Happy Pills, Plasebo Etkisine İnanıyorum



İspanya'dan M-M tasarım ofisi projelerinden biri olan Happy Pills; Barselona'da bir şeker mağazası.

Acil durum kiti, günlük belirli sayıdaki dozlarda hazırlanmış kutu ya da şişeler şeklinde şekerlerinizi alabildiğiniz
Happy Pills; parlak, rengârenk ve eğlenceli.


(Üzerlerine tıklayarak, görselleri daha büyük görüntüleyebilirsiniz.)

Konsept mağaza fikrine inovatif, eğlenceli yaklaşımıyla Happy Pills, favorim. Yaratıcı fikrinden de, mekândan da çok hoşlandım. Sizce de harika öyle değil mi? Orda olmak istemez miydiniz?



İlaç deneyleri, sahte ilaç verilen bireylerin, gerçek ilaç verilen bireyler gibi tepki gösterebildiklerini ortaya koyuyor. Buna, plasebo etkisi deniyor.

Kimi hastalıklarda uygulanan plasebo etkisi; içeriği kimyasal barındırmayan, ilaç görünümündeki şekerler kullanılarak psikolojik destek sağlayarak, hastanın kendi kendini iyileştirme sürecine yardımcı oluyor.

Baş ağrınızı
geçirecek ya da üzerinizdeki gerginliği alacak bir ilaç yerine; Happy Pills kitlerinden birini ilaç yerine kullanmayı tercih etmez miydiniz? Hem eğlenceli minik bir ara vermiş; moralimizi yükselterek keyfimizi yerine getirmiş, hem de yararı kadar zararı da olan ilaçların kimyasallarından bir nebze de olsa uzak kalmış olurduk.



Happy Pills ile şekerlerin sunumları bana,
'A Millionaire's First Love' filmini çağrıştırdı. (Yazının buradan sonrası spoiler içeriyor.)

Tae-gyun Kim yönetmenliğindeki, Güney Kore sinamasının güzel örneklerinden Baekmanjangja-ui cheot-sarang (2006) 'A Millionaire's First Love' filminin bir yerinde; Kang Jae-kyung hoş bir sürpriz yaparak, hasta kız arkadaşı Choi Eun-hwan için bir şişe dolusu ilaç
(!) hazırlayıp; 'bu ilaçların bir özelliği var, her gün bir tane alınması gerekiyor' diyerek, kız arkadaşına veriyordu.

Choi Eun-hwan, şişedeki renkli antibiyotikler görünümündeki ilaçlardan(!) birini alıp açtığında; minik bir not kâğıdına kendisi için yazılmış güzel bir sözle karşılaşıyor; jestin hoşluğundan ve hastalığı yüzünden fazla zamanı kalmadığını bildiğinden, her gün bir doz alması gereken şişedeki ilaçları(!) tek seferde açıp okuyordu. Overdose'un mutluluk getirdiği ender durumlardan biri, plasebo etkisine nefis bir örnek...



Plasebo etkisine inanıyorum.

Happy Pills'ten, A Millionaire's First Love'a; yenilikçi fikirli bir mağazadan, güzel bir filme plasebo etkisine dokunduğumuz yazımız burada sona eriyor. Happy Pills yanında, www.m-m.es M-M tasarım ofisinin diğer projeleri de birbirinden görülesi ve eğer izlemediyseniz, A Millionaire's First Love'ı izleyeceğiniz filmler listesine eklemeyi sakın unutmayın.

A Millionaire's First Love görselleri dp forum'dan alınmıştır. Happy Pills detaylarına mocoloco'dan ulaşılabilir.

5 yorum:

  1. Placebo etkisi bilimsel bir gerçek,yani "inanmanıza" gerek yok:) Ama sorun şu ki, placebo etkisinin işe yaraması için, ilacı içenin, ilacın gerçek olduğuna inanması gerek. Dolayısıyla verdiğiniz örnekteki durum placebo etkisi değil. Üzgünüm çok:(

    YanıtlaSil
  2. 'bencedesizce', barış bey :) teşekkür ederim yorumunuz için. bu eleştirel bakışınıza, blogumun izine denk geldiğiniz bir yerde bıraktığım yoruma taraf olmanızın etkisi yoktur diye umuyorum. yoksa yazıdaki ironiyi fark edeceğinize eminim. tabii ki, plasebo'nun bilimsel kabulünün farkındayım ve yazımda verdiğim wikipedia linkiyle de buna işaret ediyorum. inovatif bir mağaza ve filmden bahsermek yanında yaptığım sadece, neye inanırsak o yönde düşüncelerimizin şekilleneceğine ve minik bir şeker ya da hoş bir notla kendimizi oyalayıp, zihinsel süreçlerimizi etkileyebileceğimize dikkat çekmekti...

    YanıtlaSil
  3. doğrusu o yorumdan haberim olmadı bile; ama sinyali aldım şimdi gidip bakarım:)

    YanıtlaSil
  4. Baktım ve geldim. Kastettiğiniz sitedeki Barış ben değilim. Ayrıca sizi "hem-SEO-delisiyim-hem-de-bundan-hiç-anlamam- ama olsun yalakalık iyi şeydir" güruhundan (komik birşey söyleyeyim, o u'ların tepesine kondurduğunuz şey bana sihir gibi geliyor ama nasıl yapıldığını bilmiyorum, çok da kullanmak istiyorum çünkü aptallar bunu kaldırarak ciddi bir okunma problemi yarattılar) ayrı tutmasam yorum yazmaya filan da tenezzül etmezdim. "Nasıl yakaladım açığı, aradan soktum kafamı" gibi çocuksu bir tavır içinde de değilim-yaşımın adamı değilim,kabul, ama bu kadar basit şeylerde tartışmak zevk vermeyecek kadar zekadan yoksun. Birkaç tane çok güzel yazıya denk geldim, lakin blogger tarzınız olmadığı için -yorum için okuyucuyu provoke etmek!- birşey yazmak konusunda kasıldım. "+1","REP","Klavyene sağlık", "emeğe saygı +1" filan gibi yorumlar yazacak zeka düzeyinde hissetmediğim için, bir "mandallama" yaptım diyelim. (Eski CB'ciler böyle derdi, ben buradayım demek manasında gereksiz bir hareketti) Açıkcası Suner meselesi beni ziyadesiyle sıktı; aslında konu çok uzun zamandır kendisi değil, gönüllü yalaka ordusu. Bu güruhun %85'ini oluşturan kazık kadar heriflerin sandalye süsleme, batik, takı tasarımı filan gibi konularla çok ilgili olduklarını, bu yüzden "acaba bugün hangi boncuğu alıp kendime kolye yapsam" diye ilk iş olarak Suner'in bloguna girdiklerini herhalde düşünmüyorsunuzdur. Sadece kalitesizlikten rahatsızlık duyuyorum; insanlar uyduruk bir link almak için kendilerini gerizekalı durumuna düşürüyorlar. Hayatımda kimseye bana link ver demiş değilim; olmadığım gibi, beğendiğim sitelere de ancak uzun süre takip ettikten sonra link veriyorum ve herhangi bir karşılık filanda beklemiyorum. İnsanların yazdıkları içeriği eleştiriyor da değilim; hep söylüyorum, blog çok kişisel birşey. Yani salağın tekiysem site açmamalıyım, ama blog açıp salaklığımı sergiliyorsam kimse bana "aa ne salaksın" dememeli. (Bunun tek istisnası, blog olmayan, tıklama için açılmış, alt alta çalıntı yazılardan oluşan çöploglar) (İçerikleri salakça da demiyorum, yanlış anlaşılmasın:) Sizi de Technorati'den görüp geldim, amacım biraz da sadece yazmayı düşünen insanlarla diyalog kurmak; zira böyle giderse çöploglar yüzünden blog filan okumayacak kimse. Birçok zibidi "blogerin allahıyım bu alemin kralıyım" gibi alaturka bir hissiyat içinde elini kolunu dört bir yana uzatıp "bütün blogları bizim tayfa yazıyor" havası estirmeye çalışıyor. Yeni başlayan -kimisi oldukça düzgün- insanlar da, tuhaf bir halet-i ruhiye içinde "oo adam aşmış, şununla iyi geçineyim hitim katlansın" diyerek bu adamların uydusu haline geliyor. Neyse,sıkıldım, bir ara devam ederim:)

    YanıtlaSil
  5. Barış bey, kim olduğunuzu ve o sitedeki Barış'ın siz olmadığınızı biliyorum. 'bencedesizce' diyerek, yer işaret ediyordum, ki onu da fark etmişsiniz :)

    Orda bıraktığım yorum üzerine kendini taraf hissedeceklerden tepki beklediğim için, ister istemez yorumunuzun zamanlaması öyle düşünmeme sebep oldu.

    Zahmet edip bıraktığınız detaylı yorumunuz için teşekkür ederim. Şimdi bu sayede durumun öyle olmadığını görüyorum ve buna seviniyorum :) Blogum hakkındaki düşünceleriniz de hoşuma giti, onlar için de ayrıca teşekkür ediyorum.

    Blogunuzdan heberdar olduğumu ve ilgimi Blograzzi'de favori bloglarıma ekleyerek göstermiş olduğumdan haberiniz olacağını düşünüyorum. Bu size, hakkınızda bir kanaatim olduğunu ve burdaki bir yorumunuzla bunun değişmeyeceğini gösterir belki, diye umuyorum.

    Düzgün Türkçe içerikli bloglar görme konusundaki endişenize ve olmadık motivasyonlarla anlamsız çabalara girilerek dikkat çekmeye çalışılmasından rahatsızlığınıza, ben de katılıyorum.

    Zaman, kalıcı olanı bize gösterecektir.

    Binlerce yeni blog olamasına rağmen, yenilerden çok, hâlâ birkaç sene önceki beğendiğim blogları takip ediyor olmam, bunun bir kanıtı olsa gerek.

    Yazdığım blog, benim için keyfi; blogumu takip edecekler için de öyle olmalı, diye düşünüyorum.

    Page rank, reklam, link değişimleriyle bir işim yok. Fakat bu, olanları da anlamama engel değil.

    İsmimin ya da blog adımın hoşlanmadığım bir üslûp içinde olduğunu görmediğim sürece; yaratıcı güzel bir proje ya da içerikleriyle değil de, ince hesaplarla bir yerlere gelmeye çalışanlara, değer vermiyorum. Ne kadar komik duruma düştüklerinin ve aslında uzun vadede bir kazançları olmayacağının farkında değiller, maalesef.

    Mevzu taze olduğu için, Eda hanımın blogu da o konuya bir örnek. Öyle ya da böyle ortada emek verilerek hazırlanan bir blog var, blog sahibinin yaklaşımı, takipçiler oluşturmaya ve kalıcı bağlantılar kazanmaya yetmiş. Durum böyleyken, diğer tarafta da, içerikleriyle ilgilenip, olumlu tutumlarıyla iyi işler üretmektense; tema olarak bile aynı alanda yazılar yazmadıkları halde, başka bir blogu hedef alarak, kötülemekle mesai harcayan kişiler var! İki aynı tema/benzer içeriğe sahip blog arasındaki çekişme olsa; belki bir nebze durum anlaşılabilir ama, yine de yapılanlar hoş şeyler değil...

    Google'ın, geciken pagerank güncellemesiyle; ince hesaplar(!) peşindeki kişilere nasıl karşılık vereceğini göreceğimize inanıyorum.

    Google webmaster tools ve Google Analytics bünyesinde biraz zaman geçiren herkes; bağlantı değişimiyle kazanılacak pagerankten çok, ziyaretçi sadakati, sitede geçirilen süre gibi, Google'ın daha başka şeylere öncelik verdiğini fark edecektir ki, bahsedilen Orion algoritması da, pek de sportmence(!) olmayan uygulamalara, pirim vermeyecek gibi gözüküyor...

    "üslûp" yazarken 'u'da kullandığım şapka işareti, klavyede, '3' tuşunda var. shift ile 3'e basıp, hemen arkasından 'u'ya basarak çıkartılıyor. İnceltme gereken diğer harflerde de aynı yöntem geçerli.

    Konuşurken, ses tonundaki yükselme ve alçalmalar nasıl ki istediğimiz yerlere vurgu yapmamızı sağlıyorsa; yazım dilinde de kullandığımız noktalama işaretleri, neyi nasıl söylediğimizi gösteriyor.

    Harflerdeki inceltme işaretini nasıl ki konuşurken kaldıramıyor, 'kâğıt'a 'kagıt' diyemiyorsak; yazarken kullanmaya da devam etmeliyiz, diye düşünüyorum.

    İnceltme işareti kullanımı bir derece ama, iki türlü 'de' olduğunu ve bunlardan sadece 'dahi' anlamındaki de'nin ayrı yazıldığını, 'ya da'nın bitişik yazılmayacağını, virgül kullanımını, virgül kullandıktan sonra bir boşluk bırakıp sonraki kelimeyi yazmak gerektiğini, cümle bitimlerinda nokta koyduktan sonra bir boşluk bırakarak yeni cümleye büyük harfle başlamak gerektiğini bilmeyen ya da önemsemeyen özellikle üniversite mezunlarından, utanç duyuyorum!

    "Birkaç tane çok güzel yazıya denk geldim, lakin blogger tarzınız olmadığı için -yorum için okuyucuyu provoke etmek!- birşey yazmak konusunda kasıldım" demişsiniz :) okuyucuyu provoke edecek yazım tarzı konusunda önerilerinize açığım. Yorumlarınızla katılımınızdan da her zaman memnunluk duyarım diyip, bitiriyorum. Sayenizde en uzun yorumumu da yazmış oldum :) selamlar...

    YanıtlaSil

Merhaba! Flynxs | Lynist weblog yorum bırakma alanındasınız.
Ziyaretiniz, ve yorumlarınızda Türkçe Yazım Kuralları'na göstereceğiniz özen için teşekkür ederim!

İçerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Konuyla ilgili düşüncelerinizi, hissettiklerinizi, alttaki metin kutusuna yorumunuzu -isim, e-posta, varsa web site gibi detayları da belirterek- bırakarak paylaşabilirsiniz (yorumlarınızda bold, italik görünüm ve link vermek için < b>, < i>, < a> gibi bazı HTML etiketlerini de kullanabilirsiniz).

Saygı sınırlarını aşan ifadeler ve spam içerikli olası yorumlara yer vermemek için, bu blog'da yorumlar, onaylandıktan sonra yayımlanır. Yorumunuzu gönderdikten sonra burada eş zamanlı olarak görüntüleyemezseniz, endişelenmeyin, bu sebepledir.

Flynxs altındaki tüm yorumlardan anında haberdar olmak için yorumlara RSS ile abone olmayı unutmayın. (Bknz: RSS nedir?, Feedlerimi Nasıl Yönetirim?)

Olası soru, öneri ve görüşlerinizi bana, isterseniz 'gmail' adresim 'flynxs.blogspot' üzerinden de iletebilirsiniz...