Sadece 5 Dakika!

1 Mart 2007 Küresel Isınmaya Karşı Ortak Eylem! Yarın! Unutmayın! Sadece 5 dakika!

Mert Ulaş'ın Yaşam İçin Yakarış yazısını okudunuz mu?
Bu içten seslenişe kulak verin, lütfen. Gelecek projeksiyonlarında hiç de haksız olmadığını görmek sarsıcı ama, böyle giderse acı da olsa bunlar gerçeğimiz olacak, öyle değil mi?


WWF-Suyumuza Sahip Çıkalım kampanyasının ciddiyetine duyarlılık göstererek, yazımdaki davetime bloglarında bahsederek katılan Pino ve Mert'e buradan bir kez daha çok teşekkür ediyorum.

Bağlantılı konular:
'Küresel Isınmaya Karşı Ortak Eylem!'
Nil, Maasailer'in Yeni Tanrısı Mı Olacak?
Karbondioksit Temizliğine 25 Milyon $ Ödül
Kutup Ayıları, 'Küresel Isınma' ile Yaşantıları..
An İnconvenient Truth 'Uygunsuz Gerçek', Philips Imageo Mum Işığı,
WWF-Suyumuza Sahip Çıkalım, Evian-waterboy.

Bir Sonbahar Fotoğrafı Hikâyesi



Vanity Fair'deki habere göre Nick Tosches, bir gün sıklıkla kullanılan Windows'un orjinal masaüstü temalarından 'Autumn'un nerede çekildiğini merak ediyor ve araştırmaya başlıyor.

Bunun için neredeyse gezmediği, bağlantı kurmadığı yer, incelemediği arşiv kalmıyor. Fakat, merakının peşindeki azimli araştırması; bir yıl gibi bir süre sonunda, merakını giderecek cevaba ulaşmasını sağlıyor.

'Autumn'un nerede çekildiğini öğrenmek için çıktığı yolda Nick Tosches, araştırmasına kütüphanelerden, resim arşivlerinden başlıyor. Vatikan'dan gizli arşivlere ulaşmak için izin dâhi alıyor. Çiftliklere gidiyor, İtalya'dan Kanada'ya kadar birçok yeri dolaşıyor. Microsoft yetkililerine de yüzlerce mail gönderiyor ama bu girişimi de başarısızlıkla sonuçlanıyor.

Sonunda Tosches'in şansı açılıyor ve Vanity Fair muhabirlerinden biri imdadına yetişiyor. Fotoğrafın, bir dergi için lens testi yapan bir fotoğrafçı tarafından 1999 yılında çekildiği ortaya çıkıyor.


Milyonlarca kişinin masaüstünü süsleyen 'Autumn'un, Peter Burian tarafından çekildiği, Corbis veritabanına eklendiği ve Microsoft tarafından 300$ karşılığında satın alındığı, bu paradan Burian'a düşen payın ise sadec 40$ olduğu anlaşılıyor.

Merakını gideren Tosches, şimdiki arzusunun, fotoğrafın çekildiği Toronto yakınlarındaki Burlington'a giderek, bu mekânı kendi gözleriyle görmek olduğunu söylüyor...

Corbis Library'deki fotoğraf.
Turuncu yapraklı ağaçların Google Maps görünümü.

Nick Tosches, merak etti, araştırdı, yılmadı ve sonunda isteğine ulaştı.
Bu hikâye; sonbahar ve sarı kuru yapraklarının üzerinde çatırdatarak yürümeye bayıldığım için dikkatimi çekip burada paylaşılmış değil. Yüzlerce kişinin önemsemeyeceği küçücük bir ayrıntıyı merak edip, üşenmeden cevabına ulaşan bir kişinin başarı öyküsü olduğu ve okuyanlar için fark yaratabileceği için burada aktarılmıştır.

Ne dersiniz, en son ne bu kadar çok ilginizi uyandırmıştı ve merak edip tutkuyla araştırmıştınız.


Bu arada, evet Sonbaharı da seviyorum tabii. Hatta Autumn in New Jersey '06 başlığından görebileceğiniz benzeri, bulabildiğim leziz Sonbahar fotoğraflarını biriktiriyor, hayal gücümün sınırlarında dolaşmak beni yorduğunda zihin açıcı olarak kullanıyorum. Bana ilham veriyorlar.

Elinizde varsa, beğendiğiniz Sonbahar resim-fotoğraflarını benimle paylaşmanızdan memnunluk duyarım. Hatta, kendi çektiğiniz, hikâyesi olan bir fotoğrafsa onu da beraberinde aktarın. Öylesi daha da değerli olur. Mail adresim blog'da bulunabilecek bir yerlerde mevcut.

Blogger'da Dil Seçimi

Blogger ayarlarında, Settings -> Formatting sekmesinde, Language : Turkish (Turkey) seçildiğinde; blog'un formatı Türkçe'ye uyum sağlıyor.
Yani 'posted by', 'view my complete profile', 'comments', 'link', 'tag', zaman ifadeleri yerine Türkçe karşılıkları geliyor.
Yakın zamanda keşfettim ben de bu değişiklik imkânını. Google Account ayarlarından kaynaklandığını düşünüyordum bu Türkçe görünümün ama, biraz kurcalayınca tamamiyle Blogger bünyesindeki bir tercih sonucu olduğunu fark ettim.
Blogger beta'dan kurtulup yeni versiyona geçtikten sonra gelen yeniliklerden biri de buymuş anlaşılan. Ne güzel! Türkçe içerik üretiliyorsa, formatta buna uygun olmalı, öyle değil mi?

The Be Good Tanyas 'Human Thing'



'Human Thing' parçası, Kanada'lı grup 'The Be Good Tanyas'ın 2006 Ekim'inde yayınlanan 'Hello Love' albümünden.

'The Be Good Tanyas' keşfim, Kelt kültürü ve müziğine ilgimi bilen bir arkadaşımın, bunu da dinle beğenebilirsin önerisiyle oldu. Burdan kendisine de teşekkür ediyorum. Kanada'lı grubun müziklerinin, folk müziği olması sebebiyle; Keltik müzikle belki bir bağlantı kurulabilir ama coğrafi olarak arada kocaman bir okyanus olduğu gerçeğini de göz ardı edemeyiz...

Şimdiye kadar yayınlanmış 3 albümleri var bu bayanlardan oluşan grubun;
Blue Horse, Chinatown, Hello Love.

Ben, üşüdüğüm rüzgarlı bir gün sonrası , sıcak birşeyler içerken, güzel bir sohbete fon müziği olarak kullandım 'The Be Good Tanyas' müziklerini. Beğendiğimi ayrıca söylememe de gerek yok sanırım. Yorucu bir günün ardından dinlenebilecek müzikler kategorisine yerleştirilebileceği gibi başka amaçlara da hizmet edecek hoş parçalar var albümlerinde.

'Human Thing' parçasını burda paylaşabilmek için, Sonific'ten yararlandım. Sonific de benim için yeni bir keşif. Radio blog club veya Odeo'ya bir alternatif olarak kullanmaya devam edeceğim. İçeriği gayet zengin, kullanımı da pratik bir servis.

'Küresel Isınmaya Karşı Ortak Eylem!'



Sadece 5 dakika!
1 Mart 2007 Perşembe akşamı, saat: 19.55-20.00 arası.
Tüm dünyada küresel ısınmaya karşı ortak bir eylem!

Eylem planı şu: Yerel saatlerin farklılığı gözetilmeksizin bütün dünyada 1 Mart 2007 Perşembe akşamı, saat: 19.55-20.00 arası tüm enerji kaynakları kesilecek.
Evde ya da işteyseniz şalterler inecek. Arabadaysanız yol kenarına çekeceksiniz vs. Yapabilen yapacak.
Amaç, bütün dünyada yer alacak bu 5 dakikalık kesintiyle meydana gelecek enerji tasarrufuyla karar mercilerinin dikkatini çekmek.

Neden olmasın?

Küresel Isınmayla dünyanın karşı karşıya olduğu tehlikeye dikkat çekmek için, başka ülkelerde çeşitli planlar deneniyor. Böyle eylemler dikkat çeker, farkındalık yaratıp ses getirir. Bir kişinin bile bilinçlenip bu kötü gidişe izin vermemek için davranışlarında değişikliğe gitmesi kârdır.

Önemli olan davranışlarımızın bilincinde olarak davranabilmek. Alışkanlıklarımızı bu yönde yeniden düzenlemek.

Her gün 5 dakika bunu yapsak ne olur? Bu sayede her gün yüzlerce ağaç kesilmekten kurtulabilir ya da nesli tükenen bir canlı türü belki hayatta kalmayı başarabilir.



An Inconvenient Truth ‘Uygunsuz Gerçek’; Küresel Isınma'nın dünyayı nasıl etkilediğini, nasıl önlemler alınabileceğini anlatan 100 dakikalık belgesel bir film.

Uygunsuz Gerçek filmini yoksa hâlâ izlemediniz mi?



Global Cartoons başlığında, üstteki karikatürler gibi, konuyla ilgili başka karikatürleri de görebilirsiniz.

Ne kadar farkındayız?

Bağlantılı konular:
Nil, Maasailer'in Yeni Tanrısı Mı Olacak?
Karbondioksit Temizliğine 25 Milyon $ Ödül
Kutup Ayıları, 'Küresel Isınma' ile Yaşantıları..
An İnconvenient Truth 'Uygunsuz Gerçek', Philips Imageo Mum Işığı,
WWF-Suyumuza Sahip Çıkalım, Evian-waterboy.

İnan, Yol Bul, Israrcı Ol, Gerçekleşsin

Tutkuyla inandığınız harika bir fikriniz var ama, bu fikri değerlendirmek için ne yapabileceğinizi, nasıl davranmanız gerektiğini bilemiyor musunuz?

Fikrinize inanmaya devam edin. Başkaları nasıl yapmış öğrenip, onlar yapmışsa ben de yapabilirim diyerek, siz de bir yol bulabilirsiniz.

Fikir Atölyesi'ndeki; Aaron Stanton‘ın fikrini gerçekleştirmenin peşinden nasıl koştuğunu da anlatan Google Beni Dinleyecek Misin? yazısını okudunuz mu? Mutlaka okuyun.

Sis ve Gece - Polis


Ahmet Ümit'in ünlü romanı 'Sis ve Gece'den aynı adla beyaz perdeye uyarlanan film, 23 Şubat 2007'de vizyona girdi.

Polisiye romanlarla aranız nasıldır?
Zihni canlı tutup; tetikte, detay peşinde koşmayı sağlayan iyi bir romansa, ben, zevkle okurum.

Yerli polisiye romanlarla pek ilgili değildim, ta ki 'Sis ve Gece'yi okuyarak, Ahmet Ümit'i keşfedene kadar. Sonrasında da takip edip diğer kitaplarını da zevkle kitaplığıma ekledim.

Okurken akıcı bir anlatım; kıvrak zekâ oyunlarını takdir edebileceğim sağlam bir kurgu; hikâyedeki karakterlerle ilgili, onları çözmeme, benimsememe ya da kendimle özdeşleştirebilmeme yetecek kadar detaylı doneler, hikâyenin geçtiği zaman ve tarihi dokusuyla ilgili bilgi bulabiliyorsam; bu benim için keyifli bir okuma deneyimi oluyor.

Ahmet Ümit'in kitaplarında tüm bunları bulabildiğimi ve sayesinde artık iyi bir yerli polisiye yazara da sahip olduğumuzu söyleyebilirim.

'Sis ve Gece', 'Patasana', 'Beyoğlu Rapsodisi'; Ahmet Ümit'in en beğendiğim kitapları.

Daha önce Ahmet Ümit'in 'Karanlıkta Koşanlar' ve 'Şeytan Ayrıntıda Gizlidir' adlı eserleri dizi film olmuştu. 'Sis ve Gece'yi izledikten sonra, eğer o da bunun gibi sinemaya aktarılabilecekse, 'Beyoğlu Rapsodisi'ni de bir an önce vizyonda görmek isterim, diye düşündüm.

İstanbul'da Beyoğlu'nun sokaklarında zaman geçirmiş olanların, 'Beyoğlu Rapsodisi'ni okurken; hikâyedeki kahramanlarla o sokaklarda bire bir bulunuyormuş hissini yaşaması, romandan ayrı bir tad alınmasını sağlıyor.

Bildik bir atmosferden aktarılan bu ayrıntılar, 'Beyoğlu Rapsodisi'ndeki kahramanlarla sanki geçtiğiniz sokağın bir köşesinde denk gelebilecekmişsiniz hissini taşımanıza yol açıyor. Kitabın zamanıyla sizin okurken içinde bulunduğunuz zaman, uzayda bir yerlerde kıvrılıp denk geliyor ve iki yerde de bulunuyormuşsunuz algısını tattırıyor.

Beyoğlu'ndan hiç yolu geçmeyenler için de 'Beyoğlu Rapsodisi' aynı oranda okuyucuyu içine çekip, dünyasına katacak ve bir solukta okuyup bitirmeden rahat ettirmeyecek kadar iyi bir roman.

'Beyoğlu Rapsodisi'nden uzun uzun bahsedecek durumdayım ama şu anki konumuz 'Sis ve Gece'.

Yönetmenliğini ve senaristliğini Turgut Yasalar'ın yaptığı 'Sis ve Gece'; yönetmenin bakış açısı, romandaki karakterleri perdeye başarıyla yansıtabilecek ideal oyuncu seçimleriyle, izlemeye değer filmlerden biri.

Kitabın aslına sadık kalarak sinemaya uyarlanması için hayli uzun bir süreç geçirilmişti. Yönetmen Turgut Yasalar, kitabı okuyup çok beğendiğini ve filmini çekmek istediğini söylemesiyle bu süreç hızlanmıştı.

Güzel bir kitabın sinema uyarlaması çoğunlukla hayal kırıklığı yaratır. Turgut Yasalar'ın kitabın özünü iyi anlamış olması ve bunu kendi sinema diliyle birleştirerek ekrana yansıtabilmesi; filmin başarısının ayaklarından biri. Diğeri de oyuncu seçimi.

Kitabın baş karakteri, gizli servis elemanı Sedat'ı; Uğur Polat'tan başka, bu kadar iyi canlandırabilecek bir isim daha düşünemezdim. Aynı rol için önceden Cem Özer düşünülmüş ama işleri çakıştığı için Uğur Polat seçilmişti. İyi ki, böyle olmuş.

Uğur Polat; tiyatrodan tanıdığım ve zevkle izlediğim, beğendiğim aktörlerden biridir. Aldığı her rolü üzerine giyip, hakkıyla canlandırabilen özel bir oyuncu. Takip edebildiğim tüm rollerinde, kendisini canlandırdığı karaktere adeta iç içe yaşayıp bürüyebildiğini gözlemledim. Bu da başarısının sebebi olsa gerek.

Yetkin Dikinciler, Selma Ergenç, Mehmet Güleryüz, Oktay Kaynarca, Tardu Flordun, İlyas Salman 'Sis ve Gece'deki güçlü kadroyu oluşturan diğer isimlerden.

Polisiye ve gerilim türünden çok, bir aşk ve gizem öyküsü olan 'Sis ve Gece'de; gizli servis elemanı Sedat (Uğur Polat), karısı ve çocuğuyla normal bir yaşam sürerken bir gün amiri Yıldırım'ın ölüm haberini alıyor. Onun öldürülmüş olduğunu düşünüyor. Arada işle ilgili sorunlar yaşarken bir boşluğa düşüyor, ailesiyle durumunu sorguluyor, onu hayata yeniden bağlayacak tutkulu bir şeye ihtiyaç duyarken, Mine (Selma Ergenç) isimli bir kızla tanışıyor ona aşık oluyor ama Mine de ortadan kayboluyor ve Sedat, Mine'nin de ortadan kaybolmasıyla neye uğradığını şaşırıp, onu bulmaya çalışıyor...

'Sis ve Gece'nin web sayfasını ziyaret edip detaylı bilgi alabilirsiniz.

İzlemediyseniz filmi mutlaka izlenecek filmler listenize ekleyin. Hatta okumadıysanız Ahmet Ümit romanlarından edinip okumaya başlamak için de bu filmi iyi bir adım olarak değerlendirebilirsiniz.


Hafta sonu izlediğim diğer bir film de Onur Ünlü'nün yönetmenliğini yaptığı, Haluk Bilginer (Musa Rami), Özgü Namal (Funda), Ragıp Savaş (Komser Yılmaz)'li 'Polis'ti.

Yönetmenin filmi, ünlü Japon yönetmen Takeshi Kitano’ya ithaf etmesinden de anlaşılabileceği gibi, Polis; kendi çapında gayet iddalı ve Türk izleyicisi için şaşırtıcı olabilecek bir tür.

Filmi izlerken eğlendim. Böyle bir filmin çekilmeye cesaret edilmesi hoşuma gitti. Şu zamanda ülkemizde görebileceğimiz yerli film türlerinin dışında, heyecan verici ve orjinal bir tür denemesi.

Yönetmenin beğendiği sinema dili ve bunu başarıyla aktaran yabancı yönetmenlerden etkilenerek oluşturduğu özgün anlatımı; Haluk Bilginer'in oyunculuğu; (Özgü Namal'ı da atlamayalım tabii, o da sade ve duru bir detay filmde) müzikleriyle; şu günlerde hereketlenen yerli sinema için farklı bir açılım getirecek, değişik bir soluk katacak türde izlenesi bir film olduğunu söyleyebilirim.

Yönetmen kimi zaman Kitano, kimi zaman da Tarantino gibi davranarak; çizgisel zamanın dışına çıkıp, kurgu oyunları yaparak, çoğu zaman beklentilerin aksine gelişmelerle hikâyesini anlatıyor.

Filmde bir Oldboy tadı yakalayabileceğiniz gibi, Haluk Bilginer'de Something's Gotta Give filminde Harry Sanborn karakterinde izlediğimiz Jack Nicholson kıvamı çağrışımı da görüp eğlenebilirsiniz.

Eksiklikleri yok muydu filmin? Vardı tabii ama, dediğim gibi gücünü, yönetmenin beğendiği sinema dilinin örneklerini çokça izlemiş olmasının verdiği ilhamdan ve Haluk Bilginer gibi bir oyuncudan alan, müzikler ve oluşturulan atmosferle tamamlandığı için, eksikleri göz ardı edilebilecek bir film.

Yönetmenin denediği, gönderme yaptığı film türlerinden hiç habersiz olsanız bile, enteresan bir tür izlemiş olmanın damağınızda bıraktığı tad ve eğlenceli bir aksiyon filmi izlemiş olmanın keyfiyle sinemadan çıkmanız muhtemel.

Ceza 'Sitem', fon müziğiyle ziyaretçileri karşılayan Polis filminin web sitesinde, detaylı bilgilere ulaşmak mümkün.

İstanbul, 2010 Avrupa Kültür Başkenti



İstanbul, 2010 yılı için "Avrupa Kültür Başkenti" seçildi.


Bu önemli olayı kutlamak, duyurmak ve İstanbul'u yaşayanların, bilenlerin ama en önemlisi tasarımcıların gözünden anlatmak amacıyla;
DinoDream tarafından, İstanbul 2010 Afiş Yarışma&Projesi düzenlenmişti.

Üstteki çalışma, '
3 vakte kadar bir yolunuz var' ismiyle, birinci olan Aydın Gürer (tetanoise)'e ait.

Yarışmaya katılan diğer çalışmaları
DinoDream Yarışma&Proje sayfasında görebilirsiniz.

İstanbul, “
2010 Girişim Grubu”nun olağanüstü gayreti ile Avrupa Kültür Başkenti oldu.

Başlangıçta bir grup aydının iyi niyetli girişimi ile başlayan bu süreç, kısa süre içerisinde sivil bir inisiyatif olarak gelişti ve ardından yerel yönetim ve devletin farklı birimlerinin de katılımıyla gerçekten alkışlanacak bir sonuç elde edildi.


İstanbul'un, 2010 Avrupa Kültür Başkenti olmasından; İstanbul'un dolayısıyla da ülkenin çok önemli kazanımları olacak.


Avrupa Kültür Başkenti nedir? İstanbul'u neler bekliyor? Neler yapmalıyız? gibi sorulara cevabı ve daha ayrıntılı bilgiyi
www.istanbul2010.org'dan takip edebilirsiniz.

Ayrıca konuyla ilgili, Levent Çalıkoğlu'nun gazetedeki detaylı yazısı'da okunabilir.

Firefox 2.0.0.2

Firefox 2.0.0.2 sürümü yayınlandı. Bununla beraber 7 açık (önemli bir xss açığı da buna dahil) kapatılmış ve windows vista desteği artırılmış oldu. Güncellemeleri takip etmek önemli.

Incubus

Yoğun bir haftaydı, arada Incubus coverlarıyla oyalanıp, eğlendiğim için; 'hafta sonu müziği' olarak da bu grubu seçtim. Hatta, beraberinde güzel de bir haberim var.


Üstteki müzik o coverlardan biri. radioblogclup/incubus'dan diğer bazı coverları ve Incubus müzikleri kolayca ulaşılıp dinlenebilir.


Alternative rock grubu Incubus için, Amerika'dan çıkmayı başaran iyi gruplardan biri, denebilir. İyi çıkış yapabilmiş bir grubun bir süre sonra müziklerinde kendini tekrar ettiği çok görülen bir durumdur. Incubus müziklerinde, kaliteli sözler ve birbirine benzemeyen farklı ruh hallerinde dinlenebilecek parçalar bulmak mümkün. Albümleri takip edildiğinde, geçen zaman sürecinde müziklerindeki gelişmenin daha da bir fark edilir olduğu görülecektir.

Profesyonel kariyerlerine ilk adımı, 1995 yılında yayınladıkları ilk albüm olan ‘Fungus Amongus’ ile atıyorlar.

1997'de 'Spawn' filminin soundtrack'inde, 'Incubus & DJ Greyboy-Familiar' ile yer alıyorlar. Arkasından da ikinci stüdyo albümleri ‘S.C.I.E.N.C.E’ı piyasaya çıkıyor. Benim grubu keşfetmem de Spawn filmiyle, bu zamanlara denk geliyor.

Sonraki albümleri 1999'da, 'Make Yourself'.
'Drive', 'I Miss You', 'Pardon Me', 'Make Yourself'; albümdeki sevdiğim parçaları sıralıyorum ama, nerdeyse tüm parçaları buraya yazmam gerekecek. 'Pardon Me' kliplerini ve 'Drive' kliplerini, tadımlık izlemenizi öneririm.
Ara not : Drive klibindeki çizimler; vokaldeki Brandon Boyd ve davuldaki Jose Pasillas ait. ‘Drive’, haftalarca Billboard Modern Rock Listesi’nde 1 numarada kalmış ve albümün diğer gözde parçaları ‘Pardon Me’ ve ‘Stellar’ da benzer bir başarı yakalayarak, Incubus’a 2 Platin Plak kazandırmıştı...

2001'deki albümleri, 'Morning View'.
11am, Wish You Were Here, Are You In?, Have You Ever; evet, yine sevdiğim parçaları sıralamaya kalkıp bırakıyorum. Çünkü, dinlenesi bir albüm daha...
'Wish You Were Here' klibini ve '11 Am' (Live version) izlemeniz, benimle aynı düşünceyi paylaşmanıza yol açabilir.

2004'deki albümleri, 'A Crow Left of the Murder'.
Megalomaniac, Agoraphobia, Here in My Room aklıma gelen parçaları.
Ara not : ‘Morning View’ ve ‘A Crow Left Of The Murder’ albümleri de Billboard Modern Rock Albümleri Listesi’nde uzun sure liste başında kalarak Incubus’un dünya çapında tanınmasına neden olmuştu. ‘Wish You Were Here’, ‘Warning’, ‘Nice To Know You’, ‘Circles’, ‘Are You In?’, ‘Megalomaniac’ ve ‘Talk Shows On Mute’ kendilerine Amerika ve Avrupa Modern Rock Listeleri’nde yer bulan parçalardan...

2006 kasım ayında çıkan, an itibariyle son albümleri; 'Light Grenades'.

Ara not :
Albüm yayınlandığı ilk hafta Billboard 200 listesine 1 numaradan giriş yaptı. Albümden çıkan ilk single ‘Anna Molly’ ise şu anda Billboard Modern Rock Listesi’nde 1 numarada yer alıyor…

Incubus 'Anna Molly' video.


Incubus - Dig video ve
'Light Grenades' albümünden dikaktimi çeken diğer parçalar;

Anna-Molly (Acoustic)
Incubus-Quicksand
Incubus-Dig
Incubus-Love Hurts
Incubus-Light Grenades
Incubus-Earth To Bella Part 1
Incubus-Oil And Water
Incubus-Earth To Bella Part 2

Zamanla olgunlaşan grup üyelerinin, müziklerinde de bu etkiyi görüyoruz. Artık canlı performansları görülesi kıvamdaki bir grup olduklarını söylemekte bir yanlışlık olmaz.
Vokaldeki Brandon Boyd, sırtına yaptırdığı dövme ve kaslarını çokça geliştirmeden önceki hâliyle daha bir görülesiydi ama, önemli olan müzikleri. Kaldı ki, 'Light Grenades' albümlerinin tanıtım için çıktıkları dünya turnesi kapsamında yolları 8 Mart Perşembe akşamı BJK Akatlar Arena’dan da geçecek.

Evet güzel haberim de bu;
Incubus, 08 Mart Perşembe, 19:00, Beşiktaş ColaTurka Arena- İstanbul'da.

SoapBox

Microsoft'un yeni video servisi SoapBox, geçtiğimiz Eylül ayında açılmıştı ve sadece Amerika'lı kullanıcılar davetiyeyle kabul ediyordu. Hâlen beta aşamasında ama artık SoapBox tüm kullanıcılara açık.

Etrafta
SoapBox için, 'yoksa YouTube'a rakip mi doğuyor' söylemleri sürmeye devam etsin, minik bir kullanım deneyiminden sonra, durumun pek de öyle olamayacağı kendini gösteriyor.

Google
ve Yahoo! gibi rakiplerine karşı, Microsoft'un böyle stratejik bir adım atması , mevcut potansiyelin yarattığı pastadan kâr almasını sağlayacaktır ama fazlası olabileceğini sanmıyorum. Microsof bu atılımı yapmakta oldukça gecikti. Bu konseptteki siteler, özellikle Youtube; bu zaman zarfında oldukça gelişti ve Soapbox’ın Youtube’a rakip olabilmesi için, içerik olarak daha çok gelişmesi gerekiyor.

SoapBox'ta Microsoft, 'Live' adını değil, 'MSN' adını kullanmayı tercih etmiş.
Microsoft'un zaten hâli hazırda Msn Video isminde, bir video izleme sitesi vardı. SoapBox'ın, Msn Video‘ya göre farkı ise, Msn Video’daki profesyonel içeriğin yerine, Soapbox’taki içeriğin kullanıcılar tarafından oluşturulabilmesi.

SoapBox'ta YouTube'dan farklı olarak ise; seçtiğimiz videoyu izlerken, aynı anda diğer kategorilere göz gezdirilebiliyor ve başka videolar aranabiliyor.

Yorum ekleyebilme yanında, etiket eklenebiliyor SoapBox'a. Böylece, etiketleme sistemi, aranan bir videonun daha kolay bulunmasını sağlıyor.

Videoları göstermek için
SoapBox; Internet Explorer’da Windows Media Player kullanıyor. Diğer tarayıcılarda ise durum değişiyor. Örneğin Firefox’ta videoların gösterimi için Flash kullanılıyor.

SoapBox neredeyse her formattaki videoyu destekliyor ve (Windows Media Player - Flash’ta gösterebillmek için) videoları çeviriyor.

SoapBox'taki videoların, milyonlarca kullanıcısı olan Space blog sisteminde kullanılabilecek olması ise Microsoft için bir avantaj.

Tüm bunların yanında, Ajax'ın nimetleri kullanılarak hazırlanmış
SoapBox'tan daha fazlasını beklerdim. Arayüzünü hiç beğenmedim; renkleri, sayfa yerleşimi ve kullanımı hiç rahat değil. Ülkemizde Mynet'in, gelişim sürecinde bünyesine dahil ettiği Beyazperde çağrışımı yaptı bende ve sanki Mynet biraz zorlasa Beyazperde yanına SoapBox gibi ya da daha iyi bir hizmet sunabilirdi, diye düşündüm. Microsoft'a yakıştıramadım SoapBox.

Bunları söylüyor olmam YouTube'u çok beğendiğimden değil. Yanlış anlaşılmasın. Google YouTube'u aldıktan sonra ne bir değişiklik, ne de fark edilir bir gelişim gösteremedi. Hatta kendi Google video'sunu da YouTube'a benzetti.


Bir tercih söz konusu olursa;
DailyMotion'ı kullanım açısından daha samimi ve kullanıcı dostu buluyorum. Ayrıca ses kalitesi olarak da YouTube'dan daha tatminkâr.

Tabii önemli olan aradığını bulabilmek. Ne arandığına ve hangi servisin bunu karşılayabildiğine göre de tercihler değişebilir.

Video Downloader

Ülkemizde, kota sınırı olan kampanyalara yönlendirerek, internet kullanımını yaygınlaştırmaya çalışan bir zihniyet var, maalesef. Nasıl bir bilinç, nasıl bir özgürlük anlayışıysa bu?! Bu hâl; İnterneti bir nevi, telefonun eşdeğeri tutup, sadece sohbet edilen bir yer olarak görmekten kaynaklanıyor olmalı?!

Diğer taraftan, tüm öğrencilere elektronik posta adresi vermeye niyetli ama, öğrencileri internet kafelere sokmayan, internetin kötü birşey olduğu algısını oluşturan ve bu içinde bulunduğu ikilemin farkında olmayan ya da olmak istemeyen bir tutum da var.


Teknolojinin gelişmesi ve sunulan servislerle; internet kullanıcılarının daha fazla GB'a, kaliteli alt yapıya gereksinimi var, kotalara değil!


En basit örneklemeyle, kotalı internet kullanıcılarının video izlemeleri; her defasında yeniden belirli bir miktarda kotadan kayba uğramalarına sebep oluyor. Kota aşımı da ilave ücretler getiriyor...


Video paylaşım servislerinden bir kısmı, video download seçeneği sunuyor. Böylece, videoyu birkaç defa izlemek için kotadan kaybetmeden, bir defa download ederek, istenildiği kadar izleme fırsatı yaratılmış oluyor. Bu imkânı sunmayan servisler için de alternatif yollar mevcut.

VideoDownloader; ilgili video'nun linki sayfadaki alana yapıştırıldığında, download linki veriliyor. Ayrıca video formatını başka bir formata da dönüştürebiliyorsunuz. VideoDownloader, Firefox bünyesine dahil edilen bir eklentiyle de kullanılabiliyor.

Online FLV Converter; flv formatlı video linkini sayfadaki alana girip, avi-mov-divX gibi video formatlarına dönüştürebiliyorsunuz.

SaveYouTube ; YouTube'daki video linkini sayfadaki alana girdiğinizde download imkânı sağlanıyor.

YouTubeX; Google, YouTube ve diğer video paylaşım ortamlarındaki videoların formatlarını dönüştürüp, download linki veriyor.

VLC Media Player değişik birçok formattaki videoyu izleme imkânı sunan bir medya oynatıcı. Flv formattaki videolar da buna dahil.

Tabii Flv formattaki videolar için ayrıca bir Flv Player da mevcut...

(Bu yazı; blog'u takip eden fakat paylaştığım belgesel ve müzik videolarını rahat izleyemediklerini belirten, aldığım ilgili birkaç mail üzerine yazılmıştır.)

Starbucks Coffee 'Mutluluğun Resmi'


Starbucks Coffee "mutluluk seçimlerinizdedir" diyerek;
kendi zevklerine ve ruh hallerine göre kahvelerini yaratıp kahve keyiflerini mutluluğa dönüştürebilen kahve tutkunlarını, yaşadıkları bu deneyimi resme dökerek duygularını anlatmaya çağırıyor.


"Mutluluğun Resmi" konulu 4. Tasarım Yarışmasında yaratıcılığı ile birinci seçilecek tasarım, Starbucks’ın özel koleksiyon kupaları arasında yerini alırken, tasarımcısına üç günlük bir Amsterdam seyahati de kazandıracak.

4. Starbucks Coffee Tasarım Yarışması'
Başvuru tarihleri :
01 Mart – 02 Nisan 2007
Konu : 'Mutluluğun Resmi'
Sonuçlar, 19 Nisan 2007'de açıklanacak.
Başvuru formları, www.starbucks.com.tr'de.

Nil, Maasailer'in Yeni Tanrısı Mı Olacak?



Amerikalı ünlü yazar Ernest Hemingway, Afrika’nın en yüksek dağı olan Kilimanjaro’dan şöyle bahseder:

“Kilimanjaro, zirvesi karlarla kaplı 5 bin 895 metre yüksekliğinde bir dağdır. Batı zirvesine Maasai yerlileri ‘Ngaje Ngai’ yani ‘Tanrının Evi’ derler. Batı zirvesine yakın bir yerde donmuş bir leopar leşi vardır. Bugüne kadar hiç kimse o leoparın o kadar yüksekte ne aradığını açıklayamamıştır...”
Hemingway’in Kilimanjaro’su artık aynı Kilimanjaro değil.
Filmlere konu olan efsanevi Kilimanjaro Dağı’nın karları, küresel ısınmayla savaşamadı.

Bölgede yaşayan Maasai yerlilerinin 'Tanrı'nın Evi'olarak gördüğü Kilimanjaro’nun, Karları eriyip Nil (The Nile River) nehrine karışıyor.

Bu olay sadece bir tabiat olayı olarak nitelendirilebilir mi?

Dağ zirvelerindeki karların erimesi, bu dağların eteklerinde yaşayan insanlar için içme suyunun yok olması demek. Yükselen sıcaklıklar sineklerin daha geniş alanlara yayılmasına neden olacak, bu da bölgedeki sıtma vakalarının da artmasına yol açacak. Afrika toplumları, 1970’lerden bu yana bir nebze kontrol altına alınan sıtmanın yeniden kitlesel bir problem haline gelmesinden olumsuz etkilenecek.

Fakat bu gelişen durumun daha da önemli ve içsel derinliği olan başka bir etkisi var ki; o da O insanların inanç sistemlerinde yarattığı sarsıcı etki.

Küresel Isınma'nın, Maasailer'in 'Tanrı'nın Evi' gördükleri Kilinamjaro'ya, dolayısıyla da Maasailer'in inançlarına olan etkisini hayal edebilir miyiz?

Buzulların kutsallığına dair inanışları olan ve Kilimanjaro'yu 'Tanrı'nın Evi' olarak gören Maasai İnsanları'nın inançlarını değiştirip, yerine buzulların eriyip karıştığı Nil'i yeni Tanrıları olarak görmelerini bekleyebilir miyiz?

En güçlü inancınızın sarsılması sizi nasıl etkilerdi?



NASA uydusundan çekilen görüntülere göre, Tanzanya sınırları içerisindeki dağın zirvesindeki karlar, 1993’te çekilen fotoğraftakiyle karşılaştırıldığında 2000 yılında yarı yarıya erimiş durumda.

Bilim insanları, önümüzdeki 20-50 yıl içinde, Kilimanjararo’da, Batı Uganda’daki Rwenzori Dağı’nda ve Kenya Dağı’nda hiç kar kalmayacağını ifade ediyor. Ernest Hemingway’ın romanında bahsettiği Kilimanjaro ise artık tarih olacak.

'Uygunsuz Gerçek/Inconvenient Truth' Filminde bir yerde; küresel ısınmanın yeryüzündeki tahribatını anlatırken Al Gore şöyle diyordu:
"On yıl sonra Kilimanjaro’da hiç kar kalmayacak."
'Uygunsuz Gerçek/Inconvenient Truth' filmi
sponsor desteği yüzünden sadece 5YTL'ye izlenebiliyor. Korku, gerilim, dram filmlerinin en gerçeğiyle yüzleşmek için, cesaretinizi yanınıza alın ve küçücük bir bilinçsiz davranışımızın bile dünyaya yaptığı etkiyi, sonuçlarını izleyin.

11 bin 700 yıldır Kilimanjaro’nun tepesini beyaz bere gibi saran buz kütlesi şimdi yok olmanın eşiğinde. Bunu yapan Küresel Isınma, yani dolayısıyla bizleriz!

Ne kadar farkındayız?

Bağlantılı konular:
Karbondioksit Temizliğine 25 Milyon $ Ödül
Kutup Ayıları, 'Küresel Isınma' ile Yaşantıları..
An İnconvenient Truth 'Uygunsuz Gerçek', Philips Imageo Mum Işığı,
WWF-Suyumuza Sahip Çıkalım, Evian-waterboy.

Texas 'Summer Son'


Texas 'Summer Son'; 1999 yılına ait, 'The Hush' albümünden.

1999'da neredeydiniz? Ne yapıyordunuz?

Geçmişten biri, varlığının yüreğinizdeki etkisini bilmeden çıkıp geldiğinde; zihninizdeki hayali raflarda sınıflandırdıklarınızın etiketlerinin yerli yerinde olup olmadıklarını kontrol etmeniz, bunu yaparken de geçmişe yönelik minik bir anımsamayla kendinizi teskin etmeniz gerekebilir.

Yoksa, sonradan geri çağırmak üzere, bir müzikle ilişiklendirilmiş anılarınız yok mu?

Patrick Süskind’in 'Koku'su Sinemalarda

Patrick Süskind'in 'Koku' isimli romanından, yönetmen Tom Tykwer tarafından sinemaya uyarlanan; Koku: Bir Katilin Hikayesi 'Perfume: The Story of a Murderer' 16 Şubat 2007'de vizyona giriyor.

Sevdiğim bir kitabın sinema uyarlamasını izlemenin, beni hayal kırıklığına uğratmadığı pek nadirdir. Kitabın anlatımını zevkle takip eden bir zihnin, hayal gücünün sınırsız imkânlarıyla yarattıklarının yanına hiç bir film yaklaşamaz. Bu yüzden eğer kitabı okumuşsam, çoğunlukla filmini izlemekten kaçınırım. Fakat bu film, bu konudaki istisnalardan biri.

Almanya doğumlu ve babası Wilhelm Emanuel Süskind de bir yazar olan Patrick Süskind'in, 1985 tarihli 'Das Parfum' romanı; dokuz yıl boyunca en çok satanlar listesinde yer aldı, 33 ayrı dile çevrildi ve tüm dünyada 12 milyon kopya sattı. Kitap, 1987 yılında "Koku" adıyla Tevfik Turan tarafından dilimize de çevrilerek, Can Yayınları tarafından yayınlandı.

Sinemaya uyarlanması kolay bir kitap olmadığı için sürekli ertelenen 'Koku'; Lola rennt (1999) 'Koş Lola Koş', Heaven (2002) 'Cennet' filmlerinden tanıdığımız yönetmen Tom Tykwer tarafından, hiç kimsenin izlemekten kendini mahrum etmemesini dileyeceğim kadar etkileyici, seyirlik bir filme dönüştürüldü.

'Hafta sonu müziği' olarak, blogda bir video bırakırdım, onun yerine bu defa 'hafta sonu filmi' olarak;
Koku: Bir Katilin Hikayesi 'Perfume: The Story of a Murderer 'ı bırakıyorum. Mutlaka izleyin. Eğer okumadıysanız filmden sonra kitabı da alıp, rahat bir zamanınızda orjinal öyküyü de okumayı ihmâl etmeyin.



18. yüzyıl Fransa’sında geçen 'Koku', tüm insani duyum ve duygulardan yoksun olmakla birlikte kokulara karşı görülmedik ölçüde duyarlı bir genç adamın, Jean-Baptiste Grenoullie’in ergenlik döneminde yabancı kokular diyarı Paris sokaklarını keşfinin ardından yaşadıklarını konu alıyor.

Herkesin ve her şeyin kokusunu almakta, tüm kokuları üretmekte gerçek bir dahi olan Grenouille, kendi kokusunun bulunmadığını, onun bulunduğu yerlerde insanların insan kokusunu alamadıklarını anladığı gün, dünyasını da yitirir. Kendisi için tek çıkar yol, başkalarına onun için sanki insanmış izlenimini verebilecek kokular sürünmektir..

Filmin yönetmeni Tykwer, 20’li yaşlarının başında okuduğu kitabın kendisini nasıl etkilediğini şöyle anlatıyor: “Romanın zamanı ve mekânı anlatma tarzı muhteşemdi. 18. yüzyılda günlük hayat, çöplükte yaşayanlar ve karanlıktan ibaretti. Kitap inanılmaz dramatik bir görsel çiziyor ve bu tarihte sizi yaşatmayı başarıyor: Balık pazarındaki doğum, Paris’in keşfedilmesi, birbirini izleyen cinayetler ve tabii ki muhteşem ve beklenmeyen bir son...


LED Aydınlatma 'Rechargeable LED Lamps'



Yeniden Şarj Edilebilir Dekoratif LED Aydınlatma Objeleri

Geçen hafta Philips İmageo Mum Işığı aldığımdan bahsetmiştim. Kullanıyorum ve gayet memnunum. İşlevselliği yanında, tasarımıyla da dekoratif ve şık bir ürün. Görenlerin pek bir ilgisini çektiği ve blog üzerinden de nedir, nerden alabiliriz tarzı benzer sorular geldiği için; kendime almadan önce araştırırken bulduğum bilgi ve diğer başka birkaç modelden daha burada bahsedeceğim.

LED ("Light Emitting Diode", Işık yayan diyot) nedir?
Ledler yarı iletken malzemelerdir.
Ana maddeleri silikondur.
Üzerinden akım geçtiğinde foton açığa çıkararak ışık verirler.
Değişik açıda ışık verecek şekilde üretilebiliyorlar.
Led'lerin direnci dinamiktir. Yani bu direnç üzerinden geçen akıma göre değişir. Bu yüzden Led'i bir akım kaynağına doğrudan bağlarsak kısa devre olur. Bu yüzden devreye seri bir direnç bağlamak gerekir. (detay; vikipedia/led)

Philips İmageo Mum Işığı firmanın mağazalarından, alış veriş merkezlerinden veya internet üzerinden online-alışveriş hizmeti sunan mağazalardan temin edilebiliyor.


METAPHYS LED



Mum ışığı için bir alternatif.
Mum kullanma deneyimine daha yakın bir ürün.
Kendi kibrit çöpüyle yakılıyor, dik durması için bir ayaklığı var. Söndürmek için de bir nefes yeterli oluyor.
İçinde bir pil olduğundan mum gibi taşınabiliyor. Sönmemesi için rüzgardan korumak gerekiyor.
Şarj etmek için bir adaptörü var. Verdiği ışıksa mum alevinin renginde ve aydınlatma şiddetinde. (detay; metaphys web store, assiston)

Vessel Candela Lights



Dış ortamlarda hoş bir ambiyans yaratmak için uygun bir ürün. Yeniden şarj edilebilme özelliği sayesinde uzun süreli temiz bir aydınlatma sağlıyor. (detay; vessel candela lights, amazon/vessel candela, assiston1, assiston2)

Vessel Candeloo



Yine benzer bir mantıkla çalışan Vessel Candeloo; mum ışığını eğlenceli bir tasarımla birleştirerek ortamlara renk katıyor. (detay; vessel candeloo, assiston, designpublic, amazon1, amazon2)

KNOCK-OFF Lamp



Bowling pini/kukası şeklinde tasarlanmış olan lamba, yine aynı mantıkla çalışıyor. Dik durduğunda ışık veriyor, devrildiğinde yatay haldeyken sönüyor. (detay; shopfosters, spluch, gizmodo)

Diğer Dekoratif Led Objeler

Rotondo (detay; amazon)

AMBIENCE MOOD L (detay; amazon)
Amazon/Candela
Amazon/Rechargeable LED Votive Lights
Amazon/Viatek Rechargeable LED Tea Light Candles
Amazon/Knock Off Lamp
Amazon/Candela LED 2-lamp

Alttaki resimdeki kullanım şekli de hoşuma gitti.
Mum ışığının etrafına, ışığı gölgelemek için takılan bunun gibi minik bir dekoratif ilaveyle, daha farklı aydınlatma seçenekleri türetilebilir.
Philips İmageo Mum Işığı veya
Vessel Candela Lights ile kullanım için uygun gözüküyor.

(detay; assiston)

İçinde bulunulan mekânın aydınlatmasında yapılan ufak bir değişiklik, mekânı farklı algılamayı sağlayabiliyor. İçinde bulunulan duruma farklı bir ışıkta bakmanın; değişik çıkış yolları, fikirler buldurabildiği gibi...

İmageo Mum Işığım akşamları yanından geçerken bana enteresan fikirler fısıldıyor :) Işığınızı değiştirin ve etrafınızdaki atmosfere dolan ilham noktacıklarının tadını çıkarın...

Bağlantılı konular :
Philips İmageo Mum Işığı

Meat Loaf 'I'd Do Anything For Love'






Sabah radyoda duyduğumda, 'I'd Do Anything For Love ' benim için iyi bir güne başlangıç parçası oldu.

Arşivimde kaset formatında sakladığım albümünü anımsayıp baktığımda; 1993'ten bu yana ses kalitesini halen koruyabildiğini görünce, diğer parçalarını da dinlemeye devam ettim.

Geçen onca zamana rağmen, dinlerken aynı tadı verebiliyorsa müzik; bu, o müziğin başarısı ve 'zaman üstü' olduğunun göstergesidir.


Evet, albümdeki diğer parçalar da, aynı zevkle dinlemeye değerler.

Meat Loaf, 1993 yılında yayınlanan, 'Bat Out Of Hell II: Back Into Hell' albümündeki, 'I'd Do Anything For Love (But I Won't Do That)' parçasıyla; o güne kadar listelere girme başarısını gösteren en uzun şarkıya sahip rock sanatçısı olmuştu..

Geçmişe dönük minik bir anımsama kıvamında, hafta sonuna geçiş müziğimiz; Meat Loaf, 'I'd Do Anything For Love (But I Won't Do That)' olsun. Gayet de hoş bir videosu vardır.

Karbondioksit Temizliğine 25 Milyon $ Ödül




Atmosfere karışan karbondioksitin temizlenmesinde
en başarılı yöntemi geliştiren tam 25 milyon ABD dolarının sahibi olacak.

Bunun için, atmosferden yılda en az bir milyar ton karbonu temizleyecek öneriler getirilmesi gerekiyor.

Sir Richard Branson, yarışmanın tanıtımı için düzenlenen basın toplantısında, insanlığın karşı karşıya olduğu felaketin boyutlarını kavraması gerektiğini söyledi ve "Dünya 60 yıl bekleyemez. Ben çocuklarım ve torunlarımın bir geleceği olsun istiyorum ve zaman akıyor" diye konuştu.

Eski başkan adaylarından ve şimdilerde küresel ısınmayla mücadele alanında faaliyet gösteren ve bu konuda 'An Inconvenient Truth - Uygunsuz Gerçek' adlı filmi hazırlayan Al Gore, Virgin şirketinin patronu Branson'a destek verdi. Gore, bunun 'insanoğlunun karşı karşıya olduğu gerçekliği kabullenme yolunda yaşadığı ahlaki bir yüzleşme' olduğuna dikkat çekti.

Çevre örgütleri de yarışmanın, kamuoyunun ve bilimadamlarının küresel ısınmaya ilgisini artırmasını umuyor. (kaynak: BBC)
Küresel Isınmayla Savaş İçin, 3 Milyar Dolar Bağış

Virgin şirketler grubunun sahibi Richard Branson, Eylül 2006'da New York'ta düzenlenen 'Clinton Küresel Girişimi'nin yıllık toplantısında, gelecek 10 yıl içinde 'Küresel Isınma'yla mücadele için, 3 milyar dolar bağışta bulunacağını açıklamıştı.

Demiryolları ve hava ulaşımcılığı konusunda İngiltere'nin en büyük şirketine sahip olan, uzaya turist yollama projesiyle de tanınan Branson, "Şirketlerimin bütçesinden ayıracağım bu parayı alternatif çevreci enerji kaynakları bulmak ve küresel ısınma ile mücadele için projeler geliştirmek için harcayacağım. Güzel dünyamız bize babalarımızdan, onlara da büyük babalarımızdan miras kaldı. Çocuklarımızın daha iyi bir dünyada yaşayabilmesi için ona sahip çıkmalıyız" şeklinde konuşmuştu.

Trilyoner işadamı 'Sir' Richard Branson, küresel ısınmayla savaş için, 10 yılda 3 milyar dolar harcayacağını açıkladı.

YENİ ŞİRKETİN ADI VIRGIN FUELS
Sir Branson’un Virgin Fuels şirketi, çevreci enerjilerin ArGe’sine 400 milyon dolar bütçe ayıracak. Virgin Fuels ilk etapta, mısırdan biyo-etanol üreten California merkezli Cilion şirketine 60 milyon dolar yatıracak. Ortaklık taslağına göre, 2009 yılına dek 7 adet biyo-etanol rafinerisi kurulacak. Virgin’in trenyolu kanadı Virgin Trains, dizel trenleri, biyo-dizelle çalışacak şekilde modifiye edecek. Virgin Havayolları sözcüsü daha önce de uçaklarda rüzgar enerjisinin kullanımı üzerine çalışmaları olduğunu açıklamıştı.

HAVAYOLU ŞİRKETLERİ VE KÜRESEL ISINMA
Tahminlere göre havayolu şirketlerinin ürettiği kirlilik küresel ısınmanın yüzde 15’ini oluşturacak. Küresel ısınma nedeni fosil bazlı yakıtların kullanımını azaltmayı amaçlayan Kyoto Protokolü, havayolu endüstrisini kapsamıyor. Dünya çapında birçok hükümet havayolu şirketlerine çevre vergileri koymayı amaçlıyor, ancak şirketler bunlara karşı çıkıyor. Sir Branson, Virgin Atlantic şirketinin halen bitkisel bazlı daha çevreci yakıt türlerini kullanılması üzerinde çalıştığını ifade ederek, diğer havayolu şirketlerini de yeni kuşak enerjilere yatırım yapmaya çağırdı.

Havacılık ve diğer nakliye şirketlerinin kullandığı petrol bazlı yakıtlar, küresel ısınmanın başlıca tetikleyicileri. Sir Richard Branson, fosil bazlı enerjilere dayanan nakliye ve havacılık şirketlerinin en kısa zamanda yenilenebilir enerji modellerine geçmesini savunuyor. Her gün binlerce uçak, binlerce kilometre yol katediyor ve bunun için milyonlarca litre fosil bazlı yakıt sarfediliyor ve bunların çıkardığı karbon diyoksit atmosfere karışıyor.

Branson, “İnsanoğlu acilen fosil bazlı yakıtları terketmeli, bugün yola çıksak dahi, bütünüyle yenilenebilir enerjiye geçmemiz yıllar alacak” dedi.

Branson, yenilenebilir enerjiler konusunda araştırmalar yapacak Virgin Fuels adında bir şirket kuracak. Sir Branson’un kendi servetinden ayırdığı para miktarı, ABD devletinin bir yılda yenilenebilir enerjiye ayırdığı toplam bütçenin 3’te 1’ine denk düşüyor. ABD’de devletin rüzgar, güneş, hidrojen ve biyo-etanol gibi yenilenebilir enerjilere aktardığı miktar yıllık 1 milyar dolar.
(kaynak: NTV)
(Al Gore & Richard Branson:
Investing to Solve Global Warming, Eylül 2006)



Ne kadar farkındayız? Ne kadar duyarlıyız?

Bireysel destek çağrısı yapılması yanında, Türkiye'de kimler neler yapıyor?
Ülkemizde, Devlet bakanının 'Bahar yağmurlarını alırsak, bu yaz su sıkıntısı yaşamayız' demesi, nasıl bir bilinç seviyesinde olduğumuzun ispatı olabilir mi?!

Bağlantılı konular:
An İnconvenient Truth 'Uygunsuz Gerçek', Philips Imageo Mum Işığı,
WWF-Suyumuza Sahip Çıkalım, Evian-waterboy.