ABC3D Marion Bataille


'
The Boswell Sisters' müziği 'Roll On, Mississippi, Roll On' eşliğinde, grafik ve kitap tasarımcısı Marion Bataille ürünü bir pop-up book, ABC3D, tanıtım videosu.

Amazon'da ABC3D, YouTube'da ABC3D.

Typolover




Yağmurlu havalarda sinemaya gitmeyi tercih edenlerden misiniz? Ben,
sergi gezmeyi daha çok seviyorum ve bu doğrultuda şu an sizi, enfes grafikler, fotoğraflar görebileceğiniz bir yere götürmek istiyorum, öğleden sonra minik bir kahve arasında bana katılmaya ne dersiniz?

Typolover, fotoğraf ve grafik sanatçısı Michael Levy'nin oyun alanı. Zengin içeriğinde, yüksek çözünürlüklü görsellerle tipografi, illüstrasyon, fotoğrafların arasında gezmenin keyfini mutlaka daha rahat bir zamanınızda çıkarırsınız. Fakat ben, bu kahve arasını y
enilikçi tasarımcı -ki onu enteresan fotoğraf projesinden de anımsayabilirsiniz- Ahn Sang Soo'nun işlerinden örneklere de rastlayacağımız typolover.com/galeri bölümünde değerlendirelim istiyorum. Hoşunuza gidecek şeyler göreceksiniz.

The Art Of Motion Control



Aslında minik elektrik sinyallerini kontrol edebilmekle başlıyor her şey.
Pipedream ve Ribbon Dancers da bunun sadece hoş örneklerinden, videoda izleyecekleriniz sizi de heyecanlandırır ve çağrıştıracağı enteresan fikirlerlerle zihninizi meşgul etmek isterseniz, detayları www.taomc.com'da.

Helmick & Schechter Sculpture Studio




Sayılar, şekiller, objelerden üç boyuta geçiş, modern heykeller...
Helmick & Schechter Sculpture Studio bünyesindeki projeler ve detayları www.handsart.net'te, görülesi...

Bright




Bright, Architectural Illumination and Light Installations. Yakın zamanda burada da bahsettiğim Arabesque ile birlikte, çıkmasını beklediğin yayınlardan. Aydınlatma, tasarımın farklı süreçlerinden biri ve özellikle yenilikçi yaklaşımlara cesaret edilebildiğini gördüğüm kullanımı, ilgimi çekiyor.

Quentin Tarantino & Fiona Apple, Iconoclasts

Sundance Channel'daki 'Iconoclasts' programını izlemiş miydiniz? Kendi alanlarında en iyi ve yaratıcı isimler bir araya gelip birbirlerini anlatıyorlar... Season 2, Episode 3: Quentin Tarantino & Fiona Apple, içlerinde en hoşuma gidenlerden biriydi.

Konser için
Austin Texas'ta bulunan Fiona Apple ile buluşan Tarantino'nun, birlikte geçirdikleri süreyi izlerken, ikilinin yaratıcı yönlerinin derinliğini ve farklı eğlenceli taraflarını keşfetmek çok keyifliydi.

Filmleri ve yeni müzikleri var etme süreçlerinin aslında nasıl benzer olduklarını görebildiğimiz programın, kentte köprü altında yaşayan dünyanın en geniş yarasa kolonisinin uçuşlarını izlemeye gelenlerin arasına katılmak gibi enteresan atraksiyonları yanında, aklımda kalan asıl güzel yanlarından biri de,
başkaları nerdeyse her yıl yeni albüm yaparken Fiona Apple'ın öyle iyi bir çıkış yaptıktan sonra onca imkânı-şansı varken sonraki albümünü neden yıllarca ertelediği ve o süre zarfında neler yaptığını açıkladığı kısımdı.

...hoşuma giden, kendimi yansıtan, söylemekten zevk aldığım müzikler yapmak istiyorum. İlhamın ne zaman geleceği ve o müziklerin ne zaman ortaya çıkacağı belli değil, bunun için kendimi zorlamıyorum, etrafta dolaşıyorum ve o an geldiğinde de parçalarımı yazıyorum. Bir veya iki parça çıkması çok da önemli değil, önemli olan onların içime sinmesi. Yaşamımı sadece bu işi yaparak sürdüreceğim gibi bir zorunluluğum yok, başka işler de yapabilirim. Zamanının geldiğine inandığımda yeni albüm yaparım, başkalarının şarkılarını değil kendi müziklerimi söylemek istiyorum...

Tarantino da benzer şekilde davrandığını, yedi yıl bir filmin fikri üzerinde uğraşıp harekete geçtiğini ve ortaya çıkan şeyden memnun kalmanın ona yettiğini, zamanın önemli olmadığının altını çiziyordu...

Fiona Apple'ın hoş karakteri ve müziği, Tarantino'nun filmleri ve komik tarafları üzerine pek çok detay. Yazıyı uzatmamak için bu kadar bahsetmekle yetinip, izlemediyseniz, bu bölümünü mutlaka izlemenizi öneriyorum.

Bunları şimdi neden yazıyorum? Çünkü,
gece yarısından sonraki tekrarlardan birine denk gelip, Iconoclasts'ın bölümlerinin her hafta cuma akşamı NTV'de yayınlanmaya başlamış olduğunu öğrendim.

Video paylaşım sitelerinde baktım ama göremedim.
Eğer geçmediyse belki bu, Iconoclasts'ın Fiona Apple & Tarantino bölümünü izleme fırsatı da olabilir, diye düşündüm. Nedense NTV'de böyle önemli bir programın tanıtımının pek de sesli yapılmamış olması, tv kanalının şaşkınlık verici politikalarından biri olsa gerek...


Fiona Apple - Extraordinary Machine live, hafta sonu müziği olarak burada bize eşlik ediyor olacak. Wikipedia Fiona Apple veya Sozluk Sourtimes Fiona Apple başlığından, hakkında başka hoş detaylar bulabileceğiniz gibi, dailymotion'dan diğer videolarını da izlemeye devam edebilirsiniz.

World Water Day 2008

World Water Day 2008. 22 Mart Dünya Su Günü'nün bu yılki -tema- konu başlığı ise, 'sanitation'. 2008'in 'Uluslararası Halk Sağlığı Yılı' olması kararlaştırılmış.

Her yıl, Birleşmiş Milletlerce bu güne dair bir tema belirlenir ve faliyetler tüm dünyada o konu başlığı üzerine yürütülür. Gerek 'Su Günü', gerekse 'Uluslararası Halk Sağlığı Yılı' kapsamında, Birleşmiş Milletler Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) sorumluluğunda yürütülen faliyetlerin dünyada hoş yansımalarını görmek mümkün [1].

Dönüp ülkemize baktığımızda ise, ne WWF Türkiye ve 'Conta Harekâtı' dışında bir kampanyaya, ne de su ile ilgili en üst merci sayılabilecek '(DSİ) Devlet Su İşleri'nde -etkinlikler sayfasındaki kısa bir bilgi yazısı ve komik sonuçlu bir yarışma haricinde- göz dolduracak bir aktiviteye rastlayamadım, maalesef...

Suyumuza sahip çıkıyor muyuz?

'Su' ve 'küresel ısınma' üzerine yazdığım yazılardan, konunun önemi ve nelere dikkat etmemiz gerekir sorusuna cevaplara rahatça ulaşabilirsiniz.

Evet dünyamızın çoğu suyla kaplı, fakat bunun çok az bir kısmı içilebilir kalitede temiz sudan oluşuyor. İçilebilir kalitede temiz su kaynaklarının yetersizliği yanında diğer bir sorun ise hijyen.

Temiz suyla sağlanması gereken hijyen yetersiz kaldığında, hastalıklar ve çok ciddi oranlarda insan yaşamı kaybı gerçeğiyle karşı karşıya kalıyoruz.

2008'in 'Uluslararası Halk Sağlığı Yılı' olmasının bir nedeni de, kirli su kaynaklarının getirdiği bu felakete dikkat çekmek ve bu sorunla savaşmak.

Alttaki görseller wsscc.org'dan, bu konuya dikkat çekmek için hazırlanmış posterler
[görselleri daha büyük görüntülemek için üzerlerine tıklayabilirsiniz].




Hurry up! 2.6 billion people want to use the toilet, Woman, Man. Millions of women have to do it with an audience. 1.2 billion people drink dirty water every day. Diarrhoea kills babies every day. Dirty water kills. In some countries women risk rape by collecting water.

[1: unwater.org, worldwaterday.org, worldwaterday.net, unicef.org.]

Pattex Doku Etkisi



Pattex yapıştırıcı için hazırlanmış
sade ve mesajını -kullanılacak materyal dokusu vurgusunu- hoş bir detayla ileten reklamlara güzel bir örnek. Pattex glass, Pattex iron, Pattex plastic [görselleri daha büyük görüntülemek için üzerlerine tıklayabilirsiniz]. İnsanları tabanlarından tavana yapıştıran Pattex reklamlarından sıkılanlara...

Advertising Agency: DDB Milan, Italy. Creative Director: Vicky Gitto. Art Director: Hugo Gallardo. Copywriters: Sebastian Valenzuela, Hugo gallardo. Illustrator: Balalò. k: AotW.

ZooCuritiba


Sinema salonunda film başlamadan önce özel bir ışıkla aydınlatılan sticker'lar; vahşi hayvanların gözleri; Brezilya'daki Curitiba Hayvanat Bahçesi'nin gece turlarına başladığını duyuruyor
[görseli daha büyük görüntülemek için üzerine tıklayabilirsiniz]. Etkileyici, akılda kalıcı, iyi fikir...

Zoo Curitiba now offers night tours. Advertising Agency: Master, Curitiba, Brazil. Creative Directors: Luciano Toaldo, Claudio Freire. Art Director: Caique Mazanek. Copywriter:Marco Pupo. k: AotW.

Hayvanat bahçeleriyle ilgili bir diğer hoş uygulama da 'Bronx Zoo, Poster' idi.

Anthony Minghella, Arthur C. Clarke

İngiliz yönetmen, senarist Anthony Minghella ve bilimkurgunun en önemli yazarlarından Arthur C. Clarke yaşamlarını kaybetmişler. Eserleriyle yaşamımı zenginleştiren iki değerli insan...

Seksenden fazla kitabı olan Arthur Clarke
, Stanley Kubrick'in 1968’de filme aldığı '2001: A Space Odyssey'in ilham kaynağı olan 'The Sentinel' (Gözcü) adlı eserin sahibiydi. '2010: Odyessey Two' romanı da 1984’te filme çekilmişti.

Clarke, K
itaplarındaki kavramların uyduyla haberleşme düşüncesini geliştirmesi nedeniyle Franklin Enstitüsü’nün altın madalyasıyla, bilim yazarı olarak da UNESCO’nun Kalinga ödülüyle ödüllendirilmişti...

The English Patient (1996), The Talented Mr. Ripley (1999), Cold Mountain (2003) filmlerinden anımsayacağınız Anthony Minghella ise, 'İngiliz Hasta' filmi ile 1996 yılında en iyi film dahil 9 dalda Oscar ödülü kazanmış, 1999'da 'Yetenekli Bay Ripley' ile En İyi Uyarlama Senaryo Akademi Ödülü'ne ve 2003'de 'Soğuk Dağ' ile BAFTA En İyi Uyarlama Senaryo Ödülü'ne aday gösterilmişti...

Anthony Minghella filmlerini zevkle izlemiş olsam da, şimdi burada özellikle biri üzerinde durmak istiyorum; The English Patient 'İngiliz Hasta'.



Ralph Fiennes, Kristin Scott Thomas, Juliette Binoche ile The English Patient 'İngiliz Hasta' filmini, Mart 1997'de sanırım Beyoğlu Atlas'ta izlemiştim. Ne kadar etkilendiğimi şimdi bile anımsıyorum. Sonrasında geri dönüşlerle birçok defa daha izlediğimde bile, o etki varlığını korumayı sürdürdü.

İki Avrupalı insanın Afrika'da ihanet, savaş, tutkuyla harmanlanmış, şiirsel, hüzünlü aşkına tanık olduğumuz
'İngiliz Hasta'; 1992'de yayımlanmış olan Michael Ondaatje romanından uyarlanmıştı.

Okuduğumda, kendi hayal dünyamda konumlandırdığım yere yaklaşamadıkları için, k
itaplardan uyarlanan filmleri izlemeyi pek sevmiyorum. Fakat The English Patient 'İngiliz Hasta' istisnalardan, özel filmlerden biri.

Aldığı birçok ödülün içinde en iyi müzik ödüllerinin de bulunması bir tarafa, The English Patient Soundtrack'i geri dönüşlerle dinlemeyi sevdiğim albümlerden biri ve tetikleyici olduğu kadar, yağmurlu günlerde dinlemeye de uygun parçalardan oluşuyor.


powered by ODEO
Albümün filmle aynı ismi taşıyan ilk parçası 'The English Patient'i Odeo player ile buradan dinleyemezseniz, Odeo'daki alanımdan da edinebilirsiniz
.

RESFEST 2008



Uluslararası RESFEST Dijital Film Festivali başlıyor.


Bu yıl Türkiye'de dördüncüsü düzenlenecek olan festival, animasyonlar, tasarım filmleri, kısa filmler, müzik videoları, illüstrasyon galerisi, seminer ve söyleşiler, partilerle dolu zengin içeriğiyle, dijital film severler için tam bir görsel şölen olacak. Detaylar, www.resfest.com.tr'da. En iyileri bir arada görmek için takviminizi ayarlayın mutlaka.

Heyecanla beklediğim etkinliklerden biri ve nasıl zaman ayıracağımı bilemiyorum, ama olabildiğince fırsat yaratmakta kararlıyım...

Çocuk İstismarını Durdurun! [Mim]



Bu afişler [görselleri daha büyük görüntülemek için üzerlerine tıklayabilirsiniz], başlatılan 'Çocuk istismarını önleme' hareketi kapsamında Doctus Bilgi Güvenliği Forumu bünyesinde açılan 'İnternette Çocuk İstismarı' bölümünden. Çıktılarını alarak okul iş yeri gibi ortamlarda görülebilecek yerlere asabilir, konuyla ilgili farkındalık sağlanmasına yardımcı olabilirsiniz.

Doctus'taki 'İnternette Çocuk İstismarı' bölümünden konuyla ilgili tüm detaylara erişebileceğiniz, akademisyenler ve kurumların desteğiyle gelişen bu güzel projeye destek olmanın bir yolu da, şimdi benim yaptığım gibi, konunun daha geniş bir platformda yankı bulmasını sağlayabilmek için 'Dünyayı Güzellik Kurtaracak' mim pasına dahil olmak.

Çocuk istismarına en müsait alanlardan biri olan internette başlayan bu projeye blogkürenin mimleriyle destek olması bekleniyor!
Bunun için sadece 3 şey yapmamız yeterli; 'Çocuk istismarını durdurun' sloganına ve -forumdan edinilebilecek- ilgili banner'a blogumuzda yer verip, çocukluğumuzdan hatırladığınız bir şarkı ve şu anda dinlediğimizde hissettirdiklerinden bahsetmek...
Banner yerine 'Çocuk İstismarı Nedir?', 'Vucudun Senindir, Onu Koru' afişlerine yer vermeyi tercih ettim.

Çocukluğumdan hatırladığım şarkı ise,
Vivaldi - The Four Seasons; ben veya bir başkası bana masal/kitap okurken dinlemeye, İlkbahar ve özellikle Sonbahar'a bayılıyordum.

Salt kendi başına müzik, zihinde masalsı bir dünya yaratmaya yeterken bunu masallarla birleştirmem, hayal gücüme enfes ziyafetler vermekten hoşlandığımın bir göstergesi, olabilir. Şimdi dinlerken de, benzer tadı ve çoşkuyu duyumsayabiliyorum, belki bu, o müziklerin zamanüstü olarak niteleyebileceğimiz bir kategoride olmasındandır. Ya da bazı şeyler/beğeniler hiç değişmiyor, diye de düşünebiliriz...

Nedense, şimdiki imkânlara ve çocuklara kıyasla, 'Susam Sokağı' izleyip, 'sevdiğim sayı 6' şarkılarıyla büyüyen çocukların daha masum ve hayal güçlerini kullanma imkânlarının daha fazla olduğunu düşünüyorum. Onlardan biriyim. Peki ya siz? Ne dersiniz? Sizce de, seçenekler çoğaldıkça tatminsizlik ve o tercihlerin getirdiği riskler de artmıyor mu?


İnternet'te çocuk istismarına engel olmak için,
'Child Exploitation Tracking System - CETS'in Türkiye'de devreye gireceği haberlerini okumuştuk. Yakın zamanda çıkan 5651 sayılı İnternet Kanun'u da bu anlamda ciddi yaptırımlar içeriyor. Fakat yine de bunlar, toplumca kişisel duyarlılık sahibi olmadan aşılabilecek konular değil. O yüzden her birimize sorumluluklar düşüyor...

Doctus'tan gelen 'Dünyayı Güzellik Kurtaracak' mim pası, sevgili Osman S Börütecene'den tarafıma iletildi. Ben de, blogumdaki bağlantılarımdan seçtiğim Sunipeyk, Devletşah, Yakuter, Ben Konuşuyorum, İzmirde Sanat, İşitme Kaybı, Ben Hayattayken bloglarına ve size, konuya temas edeceğinizi umarak iletiyorum. Çocuk istismarını durdurun!



Susam Sokağı şarkılarından birini post sonuna almak istedim ama YouTube erişilemezliğini koruduğu için çok fazla seçme şansım olmadı. Hâyli eskilerden ama bir o kadar da komik 'Sesame Street-Manamana'...

Konuyla ilgili bağlantılar: Wikipedia Çocuk İstismarı. Bu projeye de dahil olan Ankara Çocuk Koruma Birimi Başkanı Prof. Dr. Betül Ulukol'un zamanında yaptığı bir açıklama 'Tacize Uğrama Yaşı 1'e Düştü'.

Sound Of Color, The Raveonettes



soundofcolor.com altından favori renginizi seçin bakalım karşılaşacağınız müziğin tınısı ve videosundan hoşlanacak mısınız?

soundofcolor.com projesi ve detayları bir yana, ben, The Raveonettes 'Black/White'ın müziği ve özellikle animasyonundan oldukça hoşlandım. Videosu, hafta sonu müziğimiz olarak burada bize eşlik ederken, isterseniz website'si veya myspace sayfasından The Raveonettes'ın diğer müziklerini de keşfe çıkabilirsiniz...

Mongol (2007) Cengiz Han

Etkileyici savaş sahneleri, zamanın atmosferini yansıtan başarılı bir dönem filmi olarak, izlemeyi heyecanla beklediğim Mongol (2007) 'Cengiz Han', bugün ülkemizde vizyonda.

Filmlerde, görkemli savaş sahnelerinden ne kadar hoşlandığıma 300 '300 Spartalı' yazımda da değinmiştim. Mongol (2007) 'Cengiz Han' da, gerek renk dokusu gerekse müzikler ve dekoruyla, bu anlamda tatmin edici lirik bir görsel şölen seyri sunmaktan geri kalmıyor.

Sergei Bodrov yönetmenliğindeki, Rus, Alman, Kazak ve Amerikan ortak yapımı olan Mongol 'Cengiz Han', aynı zamanda 2008 Oscar Ödülleri En iyi Yabancı Film dalında Kazakistan'ın Oscar adayı idi.

En iyi yabancı film ödülünü alan,
Avusturya'dan The Counterfeiters (2007) 'Kalpazanlar'ı da ülkemizde bu ay sonunda vizyonda izleyebileceğiz...

Mongol 'Cengiz Han', genç Temuçin in savaşarak esaretten kurtuluşunu ve dünyanın yarısını ele geçiren uçsuz bucaksız Moğol İmparatorluğu'nun kurucusu olan Cengiz Han ünvanına sahip oluşunu konu alıyor...

Destansı öykü içinde tarihi anlamda eksiklikler, fantastik eklemeler bulunduğu için film, çok da gerçeği yansıtmadığı yönünde eleştiriler almıştı. Filmin ayrıntılı güzel bir yorumuna, Gözde Gürbüzer'in 'Rus kamerasından Cengizhan' yazısından ulaşabilirsiniz. Daha fazla detaya girmeden ben, burada sadece tanıtım videosuna yer vermekle yetineceğim.

Mongol (2007) 'Cengiz Han'ı hafta sonu izlenecek filmler listenize eklemeyi unutmamanızı öneriyorum, ben öyle yapıyor olacağım. Savaş sahnelerini izlemenin keyfi en iyi sinemada çıkıyor.


Mongol Uploaded by Lyn

Bir YouTube Engeli Daha

An itibariyle blogumdaki yazı alanları arasındaki devasa boşlukların sebebi, -alttaki görselden de görebileceğiniz üzere- ülkemizden YouTube'a erişimin yine engellenmesi yüzünden videoların görüntülenemiyor olmasıdır.

Ne kadar süreceğini bilemediğimiz, blog içeriğini bu hâle getiren bu tuhaf durum için özür dilerim.
Farklı DNS veya proxy kullanmanız bu sıkıntıyı hissettirmeyebilir. Bilişim Hukuku'nun ülkemizdeki durumu böylece her fırsatta yüzümüze vuruluyor maalesef...



Bu durumdan çok rahatsızım. Hani tüm site değil de sadece YouTube'daki içeriğin rahatsızlık verici kısmı engellenecekti? Şimdi yine ne oldu da böyle bir geri adım atıldı! Örnek teşkil edecek düzgün bir karar verilse de, bari bundan sonraki uygulamalarda tüm mahkemeler ona göre davransa, diye umuyorum ama...

Peki bu tür site engellemelerinde, blog içeriklerine dahil edilmiş olan videoların görüntülenmeye devam edebilmesinin bir yolu yok mu? Olsa iyi olurdu...

Konuyla ilgili benzer bir bağlantı: YouTube'a Bir Erişim Engeli Daha.

We-think: The power of mass creativity



İsmini, inovasyon, yaratıcılık, web 2.0 kavramlarıyla anımsayacağınız Charles Leadbeater'ın yeni kitabı "We-think: The power of mass creativity" için hazırlanan -altta izleyebileceğiniz- tanıtım videosu, illüstrasyonda Debbie Powell ve animasyonda Tim Cowie imzası taşıyor.

charlesleadbeater.net bünyesinden, "We-think: The power of mass creativity" ile ilgili diğer detaylara erişebilirsiniz.

Kitabı Pandora'da görünce, okuma listeme ekledim hemen. İçeriği ilgi çekici fakat, yanında bu tarz yaratıcı sunumlarla zenginleşen kitap promosyonları görmek, özellikle hoşuma gidiyor.
Tıpkı, yakın zamanda yine burada bahsettiğim, harika animasyonlarla desteklenmiş örnek güzel işlerden biri olan, Douglas Coupland 'The Gum Thief' tanıtımı gibi...

amazon We-Think, wikipedia Charles Leadbeater.

Anatomical Street Art

Anatominin sanatla kesiştiği noktadan hoş yansımalar sunan streetanatomy.com altındaki 'Anatomical Street Art' galerisi, yakın zamanda değindiğimiz Street Art örneklerine farklı bir açılım getiriyor.

İlgi çekici ve bazıları oldukça enteresan. Fakat blogun 'Anatomy Tattoos' bölümündeki örnekler hakkında da aynı şeyleri düşünür müsünüz, bilemiyorum.

Evet, bazı dövmeler gayet hoş durabiliyor, ama
hoş bir ayrıntı olmaktan uzaklaşıp, teması ne olursa olsun ten üzerinde kapladıkları alan arttıkça, çok da estetik gözükmediklerini düşünüyorum...

Twitter



Mikro-blogging servisi Twitter üzerinde deneme turları atıyorum. Twitter nedir sorusuna eğlenceli bir cevap olan video, Twitter in Plain English'den. Ben ise, @flynxs'teyim, yani şimdilik alışmaya çalışıyorum, yandaki blog menüsünde bunun bir yansımasını da bulabilirsiniz...

Bu konu ilginizi çektiyse şu da çekebilir: Online Bookmark Servisleri, Del.icio.us.

Honda: Lawn & Garden Seed mailer



Honda: Lawn & Garden Seed mailer, Inferno London portfolyosu altındaki güzel işlerden sadece biri.

Peki, nedir bu mektubun özelliği? Honda'dan gelen postanızı okuduktan sonra, kağıdını bahçenize toprağa gömüyorsunuz ve geri dönüşümle bu özel kağıt, tohum işlevi görerek çim hâlini alıyor.

Ne dersiniz, etkileyici, öyle değil mi? Fikir ve uygulamasından çok hoşlandım. Konuyu, directdaily ve iyi fikir'de görünce, unutmamak için buraya da almak istedim. Inferno London portfolyosu altından Lawn & Garden'ın detayına erişebilirsiniz, ki ajansın website'sinin de çok sevimli bir arayüzü var...

Konuyla ilgisiz bilgi: Geçen yıl bir ara blogda kullandığım CoComment uygulamasını yeniden aktifledim. Diğer bloglarda yaptığım yorumları çekip yayımlayacak olan bu zamazingoyu, blogun yan menüsünden veya rss yayınından takip edebilirsiniz.

The Invisible, Juhong geulshi, Fashionably uninvited



İzleyip beğendiğim bir filmin, yönetmen, oyuncu ya da müziklerinin izini takip ederek, bağlantılı diğer filmlerini de arşivime eklemeyi seviyorum.

Fakat bu filmler zamanında izlenemeyince
birikiyor, sonrasında da hangisinin izleneceğine karar vermek bile oldukça zaman kaybettirebiliyor.

Karar vermek için zaman kaybetmektense,
durumu daha da eğlenceli-sürprizli kılabilen, raflardan rastgele seçerek izlemenin keyfini çıkardığımız, rastgele film izleme geceleri icat ettik.

Geçen gün, rastgele film izleme gecesi atraksiyonumuz yerini animasyonlara bırakınca, seçtiğimiz The Invisible (2007), Juhong geulshi (2004) filmlerini dün akşam izleyebildik.

'The Invisible'; konusu ya da oyunculuktan çok müzikleri ve anlatımıyla ilgimi çekti. Yarısından sonra açılan film, sonuyla beğeni topluyor. Tekrar izlemek isteyeceklerim arasına ekleyebileceğim bir film miydi? Hayır. Fakat sevdiğim müziklerden oluştuğu için soundtrack'i, her zaman geri dönüşlerle dinleyeceklerim arasında yerini alacak. The Invisible Soundtrack'in Amazon'daki preview'larından bakarak benimle aynı fikirde olup olmayacağınızı kontrol edebilirsiniz.

Bugün dinlediklerim arasında da yer alan The Invisible Soundtrack'teki beğendiğim gruplardan bir parçayı, hafta sonu müziğimiz olarak burada bize eşlik etsin diye seçtim, post'un sonunda videosunu bulabilirsiniz.

'Juhong geulshi', İngilizce adıyla 'The Scarlet Letter' ise, Hyuk Byun yönetmenliğindeki bir Güney Kore filmi.

Güney Kore sinemasına ilgimden burada daha önce de bahsetmiştim. 2006 Güney Kore yapımı, Kim Ki-Duk imzalı, Shi gan/Time/Zaman filmindeki performansı yüzünden izleme listeme aldığım Hyeon-a Seong sayesinde, 'Juhong geulshi' filmini edinmiştim. İyi ki de öyle yapmışım.

Kyeong-hie rolündeki Hyeon-a Seong'un performansı kadar, 'Juhong geulshi'; konusu, anlatımı, müzikleriyle gayet görülesi, üzerinde düşünülesi, arada geri dönüşlerle izlenesi filmlerden biri.

'The Invisible' müziklerinden de biri olan, 'Fashionably uninvited'ın videosu.



'Fashionably uninvited' size hafif gelirse, geçen seneden bu zamana üzerimde bıraktığı o hoş etkiden hiçbir şey kaybetmeyen, yine 'Box' albümünde yer alan -daha önce burada bahsettiğim- müziği yanında enfes videosuyla Mellowdrone - 'Oh My'ı izlemeden geçmemenizi öneririm.

Konuyla ilgili bağlantılar:
myspace-mellowdrone,
sozluk.sourtimes-juhong geulshi,
amazon-mellowdrone box.

Arty Globe, İlkin Deniz



Şehirlerin vektörel illüstrasyonlarının yer aldığı
artyglobe.com altındaki -yukarıdaki görselde bir parçasını gördüğünüz- başarılı portfolyo, renkli, eğlenceli, görülesi. Gördüklerimden hoşlanmamın yanında, bunun beni heyecanlandıran asıl önemli tarafı ise, benzer hatta daha eğlenceli bir İstanbul illüstrasyonunun yıllardır çalışma odamda bana eşlik ediyor olması.

İlkin Deniz'e ait olan, 100x75 (cm) boyutlarındaki bahsettiğim o karikatür İstanbul duvar haritası yanında siz, ilkindeniz.com alındaki portfolyosunda birbirinden değerli eserlerini ziyaret ederken, ben de bu fırsatla "sürekli yabancı sanatçılardan bahsediyorsunuz, yerliler arasında hiç beğendikleriniz yok mu" benzeri sorulara da bu şekilde güzel bir cavap vermiş olayım. Yine de belirteyim, öyle bir ayrımım kesinlikle yok. Sadece ülkemizde olanları az çok bildiğim(iz)den dünyada olanları tarayıp enteresan şeyler yakalamaya, bir kısmını da -buraya- bloguma yansıtabilmeye çalışıyorum...



Aynı zamanda Telvin Trio'nun basçısı olan İlkin Deniz'in, enfes müzik çalışmalarından biriyle -arada gün içinde minik bir kahve molasında bize eşlik etmesi için- bu postu sonlandırıyorum.

Dinlemeye devam etmek isterseniz, sonrasında Telvin Trio-Jazz Gitar Doğaçlama videosuyla başlayıp, YouTube'dan diğer videolarına da erişebilirsiniz ki, rahat bir zamanınızda yapın mutlaka...



İlkin deniz trio; İmer Demirer (trumpet), Serkan Özyilmaz (piano), İlkin Deniz (double-bass).

Bknz: Wikipedia-Telvin Trio. Sozluk Sourtimes-İlkin Deniz, Telvin Trio.

IDéEFIXE, Değişim, Algı

IDéEFIXE, 'idefix' oluvermiş! Logo ve site görünümündeki renk değişimi yanında, kullanımda birkaç değişiklik daha fark ediliyor.

İdefix ekibinin anasayfada yer alan açıklamasında; bazı kitapların ilk sayfalarını okuyabilmek, dvd'lerin tanıtımlarını izleyebilmek gibi yenilikleri de yakında görebileceğimiz belirtilmiş...

Allta, değerlendirmemi okumadan önce
IDéEFIXE'in yeni hâlini ziyaret edip gelirseniz, sonrasında bırakacağınız yorumlarınızda -olası- benim etkim altında kalma ihtimâlinizi de ortadan kaldırmış oluruz.

Yakın zamanda
Webrazzi'de Arda Kutsal'ın 'EBİ siteleri üçü birarada satışa hazırlanıyor' yazısını okumuştuk. Sonrasında gerçekleşen bu değişikliği görünce, şaşırdım. Ve pek de hoşlandığımı da söyleyemiyorum, maalesef.

1997'den bu yana varolan
IDéEFIXE'in, özellikle çokça kitap ağırlıklı online alışverişler yapan bir müşterisi olarak, bu değişiklikten şans eseri haberdar olmaktan hoşlanmadım. Konuyla ilgili bir bülten almadım, oysa yeniliklerden düzenli olarak e-posta üzerinden haberdar edilirdim...

Şaşırdığım ve hoşlanmadığım diğer nokta ise, on yıl gibi bir geçmişi olan böyle bir oluşumun, tasarım değişikliği ve bunu yaparken büründüğü -idefix ekibinin anasayfadaki değişiklik duyurusunda okuduğumuz- mütevazı(!) tavırla, yerleşik marka algısını nasıl böyle kolay harcayabildiği!

Geçen yıl Nisan ayında 'IDéEFIXE Dostlarına Mektup' başlıklı yazımda, A. Behçet Akalın'ın, isim ve tasarım değişikliğine gidileceği yönündeki paylaşımını aktarmıştım. Bir anket düzenlenmiş ve pekçok eleştiri yapılmış, sonucunda da 'IDéEFIXE', 'idefiks', 'idefix' olarak her üç şekilde de siteye erişilebileceği belirtilip, tasarım eski şekliyle sürdürülmüştü...

Eskiye kıyasla yeni görünümünde; renk seçimi ve logodan kaynaklanan soğukluk yanında, üslûptan kaynaklanan güven telkin edememe hâli duyumsanıyor ve IDéEFIXE'i daha önce bilmeyen bir ziyaretçinin nerdeyse rahatça, tasarımı aceleye getirilmiş yeni açılan alış veriş sitelerinden birinde olduğunu bile sanabileceğini düşünüyorum, maalesef.

Doğrusu, yeni tasarımı kimin hazırladığını ve nasıl bir stratejiyle buna onay verildiğini çok merak ediyorum.

Benim burada yer alan değerlendirmem; bir taraftan tasarım, kullanılabilirlik, marka algısı üzerine profesyonel bakışımı barındırmakla beraber, diğer taraftan da, kullanıcısı olduğum ve hizmetinden memnun kaldığım
, zamanında müşteri olarak duygusal bağ geliştirmemi bile sağlayan bir servise karşı, beklentilerimi haklı olarak yüksek tutuyor olmamın izlerini de taşıyor olabilir.

Ne dersiniz, yoksa zamanla alışır mıyız? Umuyorum, IDéEFIXE harakiri yapmamıştır ve yakın zamanda iyi yönde gelişmelere beraber tanık oluruz.

Blogdan, konuyla lgili olabilecek diğer yazılar:
İdeefixe, Sanal Kitap Fuarı, Tercihler,
Kitap Önerileri[(m)iz],
Sanal Kitap Fuarı,
IDéEFIXE Dostlarına Mektup,

Multistorey



Born & Bread organik fırın için hazırlanmış üstteki çalışma, ve alttaki Marks & Spencer etiketleri, Londra'dan, tasarım stüdyosu Multistorey portfolyosu altındaki görülesi başarılı işlerden sadece bir kısmı...

Ne olduğunu bilmediğimiz, ismi numaralardan oluşan katkı maddeleriyle çevrili gıdaların egemenliğinde bir dünyada yaşıyoruz. Genleriyle oynanmış tohumlar, zararlı kimyasal ilaçlar, seralar sayesinde her mevsim bulabilir duruma geldiğimiz sebze ve meyveler...

Konunun tasarım ayağı bir yana, organik gıdalarla, yiyeceklerin etiketleri üzerindeki içerik bilgileriyle ne kadar ilgilisiniz, hangi meyvenin hangi mevsimde olduğunu anımsayabiliyor musunuz, merak ediyorum.

Özellikle bu zamanda, tükettiğimiz ürünlerin menşei, içeriğiyle,
her zamankinden daha çok ilgilenmeliyiz, diye düşünüyorum.


Starless Night, Circle of Life

Akşam eve döndüğümde geceyi, vizyondayken izleyemeyip arşive eklediğim filmleri eksiltmek için uydurduğum 'rastgele film izleme gecesi' olarak değerlendirmeyi düşünüyordum.

Takip ettiğim blogların feedlerini kontrol ederken,
Smashing Magazine '25 brilliant animated short movies' başlığı altındaki leziz seçkiye denk gelince; film gecesi, animasyonlar arasında serbest çağrışımlarla gezintiye dönüşü verdi.

'Jasper Morello Animated Movie', içlerinde en çok hoşuma gidenlerden olmasına rağmen, buraya onu değil,
konuyu bağlayacağım noktaya da daha uygun olacağı için, -arada gökyüzü/yıldızlar sahnelerinin de olduğu- daha sevimli ikisini almaya karar verdim. Fakat siz, rahat bir zamanınızda smashingmagazine'deki tüm listeyi izlemeyi sakın atlamayın.



'Starless Night' videosu; genç animatör Carl Luc Campbell imzalı, sevimli bir animasyon.

Campbell'ın blogu donblur altından diğer işlerine de erişilebiliyor.


Yenen dolunayın yıldızlara dönüşmesiyle 'Starless Night', bana biraz da, burada daha önce değindiğimiz 'In the Beginning'deki yıldızları yiyip minik canavarlara dönüşen yaratıkların hikâyesini çağrıştırdı.



Diğer sevimli animasyon 'Circle of Life' ise, yaşam döngüsünü hoş bir şekilde konu etmesiyle gayet eğlenceli.

Animasyonlardaki gökyüzü, yıldızlardan yola çıkarak konuyu bağlamak istediğim nokta ise, geçen yıl süresince blogumda her ay düzenli olarak yer verdiğim ay evreleri takvimine bundan sonra yer vermeyecek olmam.

Vaktini doldurduğunu, devam edersem, bunu çok da isteyerek yapmayacağımı düşündüğümden bırakıyorum. G
eçen süre içerisinde pekçok ay ışığı meraklısı olduğunu gözlemlemiş oldum, bazılarıyla hoş diyaloglar/bağlar kurduk ki, bundan gayet memnundum. Ama blog yazmak da böyle bir şey zaten; keyfi. Bu paragraf, blog yazmayı bırakma cümleleri provası gibi mi oldu? Sanki, biraz...

Blogumun yan menüsündeki 'Ay Evreleri' widget'ı, ay ışığını takip zamazingosu olarak yerini korumaya devam ediyor olacak. Moon Phases 'Ay ve Evreleri' başlığı altında verdiğim bağlantılarla benzer takvimlere ulaşabileceğiniz gibi, rasathane.ankara.edu.tr bünyesinden de isterseniz aylık gök olaylarını rahatça takip edebilirsiniz. Dolunay,
21 Mart'ta...