29 Ekim, Cumhuriyet Bayramı'mız kutlu olsun!
Ne mutlu; 29 Ekim'in bayraklarla, coşkuyla sokaklara dökülüp, kutlama yapılan bir günden fazlası olduğunu bilenlere...
Blogumda, çoğunlukla yaratıcı süreçlerini takdir ettiğim tasarımcılar ya da eserlerine değiniyorum. O sebeple bu yazı da, zihinsel süreçleri, güçlü gelecek projeksiyonu, kararlılığıyla hayran olduğum, ülkesini yaratan bir lider olan Atatürk'ün özlemle anıldığı bir bayram yazısı olacak.
1923 - Türkiye'de Cumhuriyet ilan edildi, Mustafa Kemal Atatürk ilk cumhurbaşkanı seçildi.'Cumhuriyet'in ideal bir devlet yönetim biçimi olduğunu düşünüyorum ve böyle yönetilen bir ülkede yaşıyor olmaktan mutluyum. Ama ne derece 'Cumhuriyet'i yaşayabiliyoruz, noktasında haklı rahatsızlıklarım da yok değil, maalesef.
Geçen on beş yıl içinde yaşadığımız gelişmeyi düşünmenizi (cep telefonları, internet, lcd televizyonlar...), sonra da kendinizi 1923'de konumlandırıp, seksen dört yıllık bir gelecek projeksiyonu yapmanızı istiyorum. Şu an yaşadığımız şartlarda bir Türkiye'ye mi ulaştınız?
Eminim siz de, Atatürk'ün, 1923'ten bu güne geçen süre zarfında, Türkiye Cumhuriyeti'nin çok daha farklı bir konumda olacağı beklenti/düşüncesini paylaşıyor bulacaksınızdır kendinizi.
Peki, neden o konumun bu denli gerisindeyiz? Çabalayarak var etmektense hazırı/kolayını tercih etmeye alıştırılmaktan olabilir mi veya tarihimizi bilmemek ya da unutturulmaya çalışılmasına göz yummaktan?
Neden ülkeye yön verecek liderler, becerikli devlet adamları yetiştiremiyoruz? Dışarıdan sunulan, hazır yetiştirilmiş devlet adamlarının, ülkenin geleceğine değil de yetiştirenlerinin geleceğine hizmet edeceğinin farkında değil miyiz?
Seçimler yapıyoruz ama bunları yaparken ne kadar bilinçli, durumun farkındayız?
Farkında olabilmek, geleceğe yön verebilmek için geçmişi, tarihi doğru bilmek ve gelecek nesillere doğru aktarabilmek gerekir!Çok uzak bir tarih değil, Kıbrıs'ta yaşananları, büyükleri gençlere doğru aktarabilseydi, şimdi içinde bulundukları tavırla, aldanıyor olurlar mıydı?
Ya da zamanında Çanakkale'de yaşanan savaşa, sırf birlik olup karşı durabilmek için nerelerden kimlerin yurtlarını bırakıp gelerek şehit olduklarını biliyor olsaydık; şimdi, en küçük bir provokasyon karşısında sağduyumuzu daha rahat koruyor olmaz mıydık?
O yoğun sıcak savaş günleri geride kalmış olabilir ama bu, ülkelerin kendi menfaatlerini korumak için içinde bulundukları soğuk savaş gerçeğini değiştirmiyor. Bunun bir ayağı da psikolojik harp ki, tırmandırılan milliyetçilik duygularıyla sağduyudan uzaklaştırılmaya; bir tavır içinde olmaktansa, duygusal tepkilerle hareket etmeye provoke edilmemiz de, bunun bir kanıtı.
Herhangi bir olay karşısında gösterdiğiniz tepki, anlık duygusal bir adımdır. Oysa tavır; durumu mantık süzgecimizden geçirmeyi ve kararımızın sonuçlarının fakında olabilmemizi kapsar.Tepkiler yerine tavır sahibi olmalıyız. Tavır sahibi olabilmek için de, durumu muhakeme edebileceğimiz serin bir kafa ve tarih/geçmiş bilgisine ihtiyacımız var.
Tarihimizi biliyor muyuz?
'Atatürk İlkeleri', Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'ni hiç olmazsa bu özel gün nedeniyle anımsamamızı rica ediyorum.
Sonrasında belki, İstanbul'a hafta sonu gidiş mesafesindeki Çanakkale'ye, mini bir gezi yapmayı düşünürsünüz?
Sadece Çanakkale Savaşlarında 253 bin kayıp verdiğimiz ifadesi, oturduğumuz yerde bize istatistiki veri olarak yeterince etkileyici gelmiyorsa; O atmosferi duyumsamak; bu ülkenin her adımının kanla sulanarak korunduğunu fark etmek; birlik olmamızın önemini bir kez daha idrak etmemizi sağlamakta yardımcı olacaktır.
İzlenme oranı (reyting) ve etik arasında kalmış bir kısım görsel medyamız yüzünden, sansürlenerek korunmaya çalışılan bir halk yerine; abartı ve yönlendirmelerden, bilgi ve sağduyumuzla korunalım.
Ülkece, bilinç açıcı farkındalıklara ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Yoksa daha iyi bir gelecek var edebilmek için, gereken imkânlara sahibiz.
Alttaki video, kişisel gelişim kitapları yazarı Mümin Sekman'ın bir kitabından alınarak hazırlanmış etkileyici bir sunum. İzlerken, konuyla ilgili düşüncelerimizi toparlayalım, istiyorum.
Hayatı çaresizliklerle dolu bir adamın öyküsü.
Çaresizlik öğrenilmiştir. Başarılı olmak da öğrenilebilir. Sende sandığından fazlası var! Gelebileceğin en iyi yerde değilsin. Yeni bir hayat için gereken, yeni bir akıldır. Doğru şeyi yapmak için yanlış zaman yoktur. Rüzgarı suçlamayı bırak, yelkenleri kullanmayı öğren! Seyirci koltuğundan sıkıldıysan, sahneye çık. Zirvede her zaman bir kişiye daha yer var. Her şey seninle başlar! Başkaları yapabildiyse, sen de yaparsın... Seçim senin.Bu sene, Cumhuriyet Bayram'ı kutlamaları için, en görkemli havai fişek gösterisi yapılacakmış, İstanbul Boğazı'nda. Peki ama, Atatürk'ün cumhurbaşkanı olduğu Cumhuriyet'in neresindeyiz?
Her blogcunun yeri geldiğinde bloğunun asıl temasını bir kenera bırakarak okuyucularına mesaj vermesi taraftarıyım.
YanıtlaSilBu güzel yazı için teşekkür ediyorum.
Tutumumu beğenmenize sevindim, Murat Bey, ben teşekkür ederim...
YanıtlaSilDoğru yaklaşımın ne olması gerektiği bilgisinin ulaşacağı bir zihnin bile, topluma yararlı olacağını, düşünüyorum.
Atatürk Diyor ki: ”Demokrasi ilkesinin en çağdaş ve en akılcı uygulamasını sağlayan yönetim şekli Cumhuriyettir.” “Cumhuriyet; fikren, ilmen ve bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister.” Cumhuriyet'i korumak, kollamak, yaşatmak her yurttaşın ödevidir. Cumhuriyete sahip olmak yeterli değildir. Ona layık olmak da gereklidir. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramını kutluyor, bizlere bugünlerimizi veren Ulu Önder Atatürk'ü, şehit ve gazilerimizi saygıyla anıyoruz. Özellikle bugünlerde Türk Bayrağımızı her yerde dalgalandıralım.. İstanbulun bazı semtlerinde seyrek seyrek bayrak asımı olsada bazı semtler adeta kıpkırmızı eğer bayrağın yoksa bence büyük bir eksiklik..
YanıtlaSilCUMHURİYETİMİZ KUTLU OLSUN!..