Kadife Karanlık, 187/1 [mim]

Bloglar dunyasina bir mim de biz katmis olalim diye, Lumpenprofessoriat kaynakli bir “mim” ithal edeyim, dedim. Yapmaniz gerekenler kisaca soyle:

1. Yaninizdaki en yakin kitabi alin.
2. Kitabin 187. sayfasini cevirin. (Kitabin sayfa sayisi 187’den buyuk olmali!)
3. 1. cumleyi bulun.
4. O cumleyi blogunuzda postalayin.
5. Bu dediklerimi lutfen en yakininizdaki kitap uzerinde gerceklestirin, favori ya da “cool” oldugunu dusundugunuz bir kitap icin degil.
diyerek,
Çarpım Tablosu'nda başlayan kitap konulu mim; Günlerin Tortusu'ndan tarafıma ulaştı. Çok teşekkür ediyorum, böylesi yararlı mim dalgalarına dahil olmak, benim için zevk diyerek, konum olarak en yakınımda gözüken kitabın 187'nci sayfasının ilk cümlesini aktarıyorum.

Kadife Karanlık
21. Yüzyıl İletişim Çağını Aydınlatan Kuramcılar. Marshall McLuhan, Michel Foucoult, Noam Chomsky, Jean Baudrillard, Neil Postman, Jacques Lacan, Slavoj Zizek.
Su Yayınevi

...Medya, halkı tatmin etmekten çok kuşatır, bağlar. Bir yapımcının memnun etmesi gereken ilk izleyiciler, filmin mali destekleyicileri, yani sponsor şirketler, stüdyo ve TV kanalı patronlarıdır. Çünkü film ve televizyon dizilerinin çoğu, halka gösterilmeden önce tamamlanır. İzleyici tepkisini yansıtacak biçimde değiştirilmeleri artık mümkün değildir... diye devam eden, Michael Parenti'nin sözlerinin aktarıldığı bölümün devam cümlesi;
Bize, ne istiyorsak onu verdiklerini iddia edenler, bizim, onlar ne veriyorsa onu istememizi sağlamak için de her şeyi yaparlar.
Tekme Tokat, Çikolata Çikolata, Ailenizin Kitapçısı, Her Bedene Uygun Deli Gömleği; 187/1'inizi merak ediyorum.
(Evet, bu, tarafımdan aldığınız bir mim pası fakat, ilgi ve zamanınıza bağlı katılımınız tabii ki keyfi.)

187/1 merakım, blog bağlantılarım arasından rastgele seçtiğim sadece bu dört blogu kapsamıyor. Sizin de yakınlarınızda bir kitap varsa ve hatta özellikle beğenerek okuduğunuz bir kitapsa, burada bizimle paylaşın. Böylece bana ve diğerlerine belki de güzel, yeni bir kitap okuma fırsatı sunmuş olacaksınız.

Mark Knopfler, Kill to Get Crimson


Siz, Dire Straits 'Money For Nothing' videosunu izlemeye başlayın; müziği size eşlik ederken ben de, yirmi yılı aşkın bir sürede müzik yapıp dinlenebilen müzisyenlerle, mazisi birkaç yılı bulamayan günümüz müzisyenlerini kıyaslama hatasına düşmeden nefis bir haber verip, bir dileğimden bahsederken bana katılmanızı isteyeceğim.

1985
yılında Dire Straits, haftalarca üst sıralarda kalarak dokuz milyon kopya satıp; bu başarıdaki payı yadsınamaz 'Money For nothing' videosunun katkısıyla; 'Brothers In Arms', 80'lerin en çok satan albümü ünvanını almıştı. Mark Knopfler ilgim de, o zamanlardan başlıyor. Böyle müzikler dinleyerek büyüyüp, süregelen zaman içinde albümlerinden tad almaya devam edebiliyor olmam, onları benim için daha da özel kılıyor.

Düşünün; küçükken hoşlandığınız, liseye gideken hayranlıkla dinlediğiniz, üniversitede ve sonra artık yetişkin olarak yaşama atıldığınızda da; müzik yapmaya devam eden ve sizin zevkle dinlediğiniz müzisyenlerin olması, ne kadar farklı bir his duyumsatıyor öyle değil mi? Şimdi bundan böyle söyleyerek bahsedebilmek bile, damakta çok hoş bir tad bırakmaya yetiyor.

Oysa bugünün yeni müzisyenlerinin dinlediğim birçok müziği, bir yıl sonra benim için anlamını koruyabiliyorsa; bunu, başarı olarak görüyorum. Ne fena, öyle değil mi?

Bugün yeni çıkan bir grubu, on yıl sonra da dinleyebilmek istiyorum. Bu pek de hoş bir durum değil ama; zaman, albüm çağından; tek parçayla kısa dönem popülarite yakalayıp yok olma çağına doğru ilerliyor gibi gözüküyor ve bu açıkcası beni ürkütüyor. Albümlerde tekrar dinleme isteği uyandıracak parçaların sayısı azalırken; acaba bir on yıl sonra Placebo, Qotsa, Joss Stone ya da Evanescence dinleyebilecek miyim, merak ediyorum.

Durum böyleyken, tekrarlarla dinlenebilecek zaman üstü müzikler kategorimde, Mark Knopfler albümleri, haklı yerini korumaya devam ediyor.

Beni, ruhumdan yakalamayı başaran müzisyenlerden biri, Mark Knopfler. İyi ki de var! Etkileyici sesi ve müziğiyle bir kez daha karşımızda; son albümü Kill to Get Crimson geçtiğimiz hafta yayınlandı.

Albümü, arşivimdeki diğer Mark Knopfler albümleri arasına ekleme fırsatını dün bulabildim ve şansıma, akşam canlı müzik dinlemeye gittiğimiz bir yerde de birkaç eski coverını dinleme fırsatım oldu ki bu, bu hafta sonunu, Mark Knopfler hafta sonu yapmam için yeter de artar bir sebep.

Altta izleyeceğiniz video; Mark Knopfler - Kill To Get Crimson Teaser başlığıyla, YouTube'tan. Kill to Get Crimson albüm sürecinden detaylar öğrenirken, albümdeki müziklere de kulak misafiri olunabiliyor.


True Love Will Never Fade, We Can Get Wild; albümden şimdilik ilgimi çeken parçalar.

Albümle ilgili etrafımdakilerden edindiğim izlenim; favori parça seçmenin ya da çoşku hissi duyumsatacak bir tını yakalamanın, önceki albümlerdeki kadar kolay olmadığı yönünde ama, yeni ve arada zevkle dinlenecek bir Mark Knopfler albümü daha olmasından, herkes memnun.

Kill to Get Crimson albümü yeni, ve bir videosu henüz olmadığı, istediğim müzikleri bir yere upload edip buradan dinletecek zamanı ise bulamadığım için, True Love Will Never Fade videosunu, YouTube marifetiyle buraya, alta alıyorum.


Oysa, Mert sayesinde haberdar olduğum Deezer ile; sevdiğim parçalarından bir Mark Knopfler playlisti oluşturup buraya almak istiyordum ama, üyeliği aktive etme süreci, maalesef bu yazıya yetişmedi.

Deezer'dan, önceki Mark Knopfler albümlerinden parçalara kolayca erişip, zevkle dinleyebilirsiniz. Deezer ile birçok müziğe erişip dinleyebilmek yanında, oluşturacağınız playlisti blogunuzda da paylaşabiliyorsunuz. Oldukça geniş bir müzik arşivi var gibi gözüküyor.

Bunları yazarken, The Ragpicker's Dream (2002) albümünden Daddy's Gone To Knoxville fonda çalıyor ve mırıldanarak eşlik ediyorum. Aklıma, sabah "I'd rather have a dollar than a dime, than a dime" diye mırıldanarak güne başlayan birilerinin de bu yeni albüm haberine sevinebileceği geliyor...

Mark Knopfler, zaman üstü müzikler listemde olduğu kadar; bir albüm yapsa da, albüm tanıtım turnesi ülkemizi de kapsasa diye beklediğim müzisyenler listemin de üst sıralarında yer alıyor.

Birçok kişinin aynı şeyi istemesinin yaratacağı olumlu etkiye inanıyorum. Hayır. Konu, o müthiş(!) kitap The Secret'a gitmiyor. Sadece, isteyince neden olmasın; hazır yeni albümü de çıktı, artık bir Mark Knopfler konseri izleyelim, diyorum ve benimle beraber burda bu isteği yinelemenizden, en hafif tabirle memnun olacağımı belirtmek istiyorum.

Wikipedia-Mark Knopfler, Wikipedia-Dire Straits.

Google's 9th Birthday ve Düşündürdükleri

Google, dokuzuncu yılını kutluyor.

Özel günlerde Google arama sayfasında yer alan logo yerinde şimdi, Google's 9th Birthday logosu yer alıyor.

Dennis Hwang tarafından hazırlanan diğer tüm özel gün logoları Google doodles'a, Google Holiday Logo başlığından ulaşmak mümkün.

Google, doğum günün kutlu olsun! Fakat benim merak ettiğim başka bir şey var.

Google, dokuz yıldır var ve Türkiye'de de yoğun olarak kullanılıyorken; peki ama niçin Google Translator bünyesinde Türkçe dil seçeneği yok?

Geçen zaman içinde genişlemesini sürdüren, Blogger'ı da kendisine dahil eden Google; hiç olmazsa Blogger bünyesinde default olarak gelecek, Türkçe'nin de dahil olduğu bir çeviri sistemi oluşturamaz mı?

UnitedPlanktonların girişimiyle, Google Bize Logo Yapsana Projesi; 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı için Google Türkiye sayfasında, Türkiye için özel gün logosu yer almasını sağlamıştı.

Türkiye için Google sayfasında özel gün logosu olması, Google Translator bünyesinde Türkçe dil seçeneği olmamasından daha mı önemli?

Bloglar, internetin minik yapıtaşları olduğu için, kendi blogum üzerinden örnek vereyim; internet üzerinde kaliteli Türkçe içeriği önemsediğimden, yazılarımı olabildiğince Türkçe ağırlıklı yazmaya çalışıyorum. Fakat bu, internetin küresel bir ağ ve blogumun da her dilden insanın erişimine açık olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Durum böyleyken; yazılarımda bahsettiğim konularda ismi geçen biri, Türkçe bilmiyorsa, kendi hakkında ne yazıldığını merak ettiğinde nasıl öğrenecek?
İçeriğin Türkçe olduğunu anladı diyelim, çeviriyi nasıl yapacak? Ben, içeriği merak edip, e-posta göndermeyi her akıl edene, çeviri yapıp göndermekle uğraşmak durumunda mıyım? Google Translator bünyesinde Türkçe dil seçeneği olsa, bu kolaylık sağlamaz mıydı?
Türkçe zengin ve evrensel bir dildir.

Dilimiz Çince, Hintçe, ingilizce ve ispanyolcanın arkasından en büyük (yaygın) dil karakterine sahiptir.

Birleşmiş Milletler'in 1990 yılına ait istatistiklerine göre Türkçe, 165 milyon dolayında kişi tarafından anadil olarak konuşulmaktaydı.
Nüfus artışının ortalama % 1,5 olduğu varsayılırsa bu sayının artık 210 milyonu aştığı söylenebilir... (*)
Google Translator bünyesinde Türkçe dil seçeneği olmalıdır, geç bile kalmıştır!

Happy Pills, Plasebo Etkisine İnanıyorum



İspanya'dan M-M tasarım ofisi projelerinden biri olan Happy Pills; Barselona'da bir şeker mağazası.

Acil durum kiti, günlük belirli sayıdaki dozlarda hazırlanmış kutu ya da şişeler şeklinde şekerlerinizi alabildiğiniz
Happy Pills; parlak, rengârenk ve eğlenceli.


(Üzerlerine tıklayarak, görselleri daha büyük görüntüleyebilirsiniz.)

Konsept mağaza fikrine inovatif, eğlenceli yaklaşımıyla Happy Pills, favorim. Yaratıcı fikrinden de, mekândan da çok hoşlandım. Sizce de harika öyle değil mi? Orda olmak istemez miydiniz?



İlaç deneyleri, sahte ilaç verilen bireylerin, gerçek ilaç verilen bireyler gibi tepki gösterebildiklerini ortaya koyuyor. Buna, plasebo etkisi deniyor.

Kimi hastalıklarda uygulanan plasebo etkisi; içeriği kimyasal barındırmayan, ilaç görünümündeki şekerler kullanılarak psikolojik destek sağlayarak, hastanın kendi kendini iyileştirme sürecine yardımcı oluyor.

Baş ağrınızı
geçirecek ya da üzerinizdeki gerginliği alacak bir ilaç yerine; Happy Pills kitlerinden birini ilaç yerine kullanmayı tercih etmez miydiniz? Hem eğlenceli minik bir ara vermiş; moralimizi yükselterek keyfimizi yerine getirmiş, hem de yararı kadar zararı da olan ilaçların kimyasallarından bir nebze de olsa uzak kalmış olurduk.



Happy Pills ile şekerlerin sunumları bana,
'A Millionaire's First Love' filmini çağrıştırdı. (Yazının buradan sonrası spoiler içeriyor.)

Tae-gyun Kim yönetmenliğindeki, Güney Kore sinamasının güzel örneklerinden Baekmanjangja-ui cheot-sarang (2006) 'A Millionaire's First Love' filminin bir yerinde; Kang Jae-kyung hoş bir sürpriz yaparak, hasta kız arkadaşı Choi Eun-hwan için bir şişe dolusu ilaç
(!) hazırlayıp; 'bu ilaçların bir özelliği var, her gün bir tane alınması gerekiyor' diyerek, kız arkadaşına veriyordu.

Choi Eun-hwan, şişedeki renkli antibiyotikler görünümündeki ilaçlardan(!) birini alıp açtığında; minik bir not kâğıdına kendisi için yazılmış güzel bir sözle karşılaşıyor; jestin hoşluğundan ve hastalığı yüzünden fazla zamanı kalmadığını bildiğinden, her gün bir doz alması gereken şişedeki ilaçları(!) tek seferde açıp okuyordu. Overdose'un mutluluk getirdiği ender durumlardan biri, plasebo etkisine nefis bir örnek...



Plasebo etkisine inanıyorum.

Happy Pills'ten, A Millionaire's First Love'a; yenilikçi fikirli bir mağazadan, güzel bir filme plasebo etkisine dokunduğumuz yazımız burada sona eriyor. Happy Pills yanında, www.m-m.es M-M tasarım ofisinin diğer projeleri de birbirinden görülesi ve eğer izlemediyseniz, A Millionaire's First Love'ı izleyeceğiniz filmler listesine eklemeyi sakın unutmayın.

A Millionaire's First Love görselleri dp forum'dan alınmıştır. Happy Pills detaylarına mocoloco'dan ulaşılabilir.

Toronto Metrosuna Tipografik Bakış




Toronto metrosunda günümüze kadar kullanılan yön ve sinyal işaretçilerindeki yazı, font kullanımlarına dikkat çeken;
Joe Clark, Type in the Toronto subway başlığı altındaki döküman; Toronto metrosunun tarihine tipografik bir bakış sağlıyor.

Kent kültürü içinde her gün aşina olunan bir alandan, böylesine bir bakış açısıyla gelişim ivmesi gözlemi, heyecan verici.

Şimdilik
sokaklara, tabela değişimiyle kimlik kazandırılmaya çalışılan ülkemizde, benzer gözlemleri yapabileceğimiz günlerin gelmesini merakla bekliyorum.

Wikipedia-Toronto, Wikipedia-Typography

Small Stakes, Jason Munn




Tasarımlarında renk, leke etkisi, sade iletişim dili ve tipografi kullanımını özellikle beğendiğim Jason Munn ile, geçen yıl denk geldiğim Nouvelle Vague afişinin sahibini merak edip araştırdığımda tanışmıştım. Puzzle efekti verilmiş işleri karıştırırken posterleriyle tekrar karşılaştım ve portfolyosunu buraya da not düşmek istedim.

Ü
stte yer verdiğim birkaç örnek dışında; Small Stakes altındaki portfolyosundan, poster ve cd, kitap kapağı tasarımları yanında diğer işlerini görmek, hatta beğendiklerimizi poster shop'tan satın almak mümkün.
(Üzerlerine tıklayarak görselleri daha büyük görüntüleyebilirsiniz.)

Moleskine, Paula Scher, Tipografik Enstantaneler


Paula Scher Moleskine'inden tipografik enstantaneler.

Siz, ertesi günkü önemli bir işin yarattığı beklenti yüzünden heyecanlanıp uyuyamadığınızı sanırken, zihniniz; ertesi günün yaşanabilecek her varyasyonunu en ince ayrıntısına kadar kurgulayıp, kendi içinde yaşayarak deneyimleyip sizi, yeni güne hazırlamakla uğraşıyordur.

Endişelenmeyin. Uyumanın yolu; zihninizi susturmak ya da dikkatini başka birşeyle meşgul olarak dağıtmaktan geçiyor ve bunun için seçenekler çok. Ben, eğlenceli ve yormayanlardan birini seçtim; izlemek (farkında olarak ya da olmayarak izlediğimiz dünyanın, bilinçaltı etkisine güzel bir örnekten bahsettiğim "Darren Brown, Reklam, Subliminal Etki" başlıklı yazımı anımsayın!).

Evet, uykum kaçtı ve aklımda, zihnimi işime yarayacak uyaran yağmuruna tutabileceğim, bu sıralar özellikle ilgimi çeken bir konu da var; sayfalar arasına saklanmış kolajlar.

Moleskinler arasında geziniyorum. Üstte videosunu paylaştığım Paula Scher Moleskine'i de bu gezintimin keyifli duraklarından biriydi.

Konu ilginizi çektiyse; Flickr üzerinden moleskine, moleskineart, citynotebook etketleriyle erişebileceğiniz fotoğraflarla ya da YouTube Moleskine videolarıyla siz de yaratıcı, zengin bir dünyanın kapılarını aralayabilir ya da an'ınıza renk katabilirsiniz.

YouTube'a uğramışken, A documentary on the designer Paula Scher videosu yanında, A lesson on typography ve Pulp Fiction in Typography ile başlayıp Typography etiketli diğer videolarla gezintinizi sürdürebilirsiniz.

Kaçan uyku noktacıklarınızı yakalamak istiyorsanız; olası benzeri gezintilerinizi, tek bir konuya odaklanarak yirmi dakika civarı bir sürede tutmanızı öneririm.

Moby, InThis World


Bu sevimli videoyu anımsayalım, hem de hafta sonu müziği olarak burada eğlenceli birşeyler yer alsın istedim.

Şeker üreticisi bir firmanın, çikolata üretmesinin haksız rekabete yol açtığı tartışmaları süre dururken; Tv'de bu günlerde Moby'nin bu videosuna benzer, tuhaf isimli bir çikolata reklamı dönmeye başladı, görürseniz şaşırmayın. Girişimci yurdum insanının, kıvrak zekâsının(!) bir ürünüyle karşı karşıya olduğunuzu düşünün!?

Eulda '07 Kazananları


Yeni Photoshop logosunu ve logo trendlerini konuştuğumuz bu günlerde; European Logo Design Annual, Eulda 2007 kazananları belli oldu, Avrupa'nın en iyi logosu seçildi.

Beğendiklerimden birkaçını buraya aldım ama www.eulda.com/2007 altından tüm logoları görebilirsiniz.

Burdaki logolardan biri sizin de dikkatinizi çekti mi?
Barcode Revolution yazımda değindiğim barkod örneklerinden birini anımsadım ben. Tam da yağmurlu bu İstanbul gününde, şemsiyesiz sokağa çıkmamak iyi olurdu diye düşünürken!

...

...
Bu yılki yarışmada Eulda'06'ya göre %40 artışla toplamda 33 farklı ülkeden gelen 1000 kadar katılım arasından 201 logo seçildi.

Başarısının önemli bir bölümünü 10 seçkin tasarım profesyoneli, en büyük uluslararası firmalardan 10 pazarlama müdürü ve ayrıca BEDA, AQUENT and CONSUMERS INTERNATIONAL tarafından seçilen 10 halk üyesinden oluşan üç yönlü, uluslararası ve yenilikçi yapılı jürisine borçlu olan Eulda, dünyada ICOGRADA, AIGA, PDA, BEDA, ADCE ve bunların dışında Avrupa çapında 65'ten fazla tasarım birliği tarafından desteklenen tek ödül programı.

Yarışmada "Best of Europe" ve "Best of Nation" ödülü kazanan katılımlar online olarak sergilenirken ödül kazanan tüm logolar Aralık sonuna kadar yayınlanacak olan ve 'Sappi 2007 Avrupa'da Yılın Baskıcısı Yarışması'nda son üç yılın altın madalyasının sahibi olan Fontegrafica tarafından özel kağıtlara üstün kalitede basılan değerli bir arşiv niteliğindeki 2007 yıllığında yer alacak.

You Know My Name, Chris Cornell


'You Know My Name' Chris Cornell videosu, hafta sonu müziği olarak burada yer alıyor. Müziği, Casino Royale (2006) filminden de anımsayacaksınızdır.

İstanbul'da bu yıl 5.'si düzenlenen Rock’n Coke, benim için Soundgarden'dan bu yana ilgiyle takip ettiğim Chris Cornell demekti. Diğerleri ilgimi çekmediği için üşendiğim ve aslında istesem programımı ayarlayıp gidebileceğim halde tembellik edip Hezarfen'e gitmediğim için şimdi pişmanım :|

Sanki böyle hissetmiyormuşum gibi, aradan geçen süreye rağmen denk geldiğim ve Chris Cornell ilgimi bilenlerin, gitmediğimi öğrenince muhteşem konser performansından daha bir coşkuyla bahsetmeleri, acaba bir tür ceza mı?

Hayat, bazen 'keşke yapsaydım' dememiz için bizimle özellikle mi uğraşır? Yoksa biz mi algıda seçiciliğimiz sayesinde bazı noktaları özellikle yakalayıp üzerinde durarak kendimizle uğraşıyoruz?

Şimdi bunu buraya not düşerek, "İstanbul:Eylül:Rock’n Coke:Chris Cornell" etiketini zihnimden çıkarmış olmayı umuyorum.

Tea Forte, Lipton Piramit Çaylar



TeaForte; ambalaj tasarımı ve sunumuyla, çay keyfini çok ötelere taşıyan; ayaküstü içilen bir çaydan ziyade, çay seremonisini hak eden, etkileyici bir ürün.

Benim gibi tercihi kahveden yana olan, ama arada meyve çaylarında maceraya girmekten de hoşlanan biriyseniz, sizi de cezbedecektir. Ki, salt dekoratif bir obje olarak kullanmaya müsait olmasıyla da, hoş bir alternatif.

Tea Forte Teabag, Tea Forte Tear Drop Tea Set yanında Aamzon/TeaForte'dan da ürüne ulaşmak mümkün. Ayrıca, wrapables.com'da da var ve oraya girdiğinizde zamanınızın nasıl geçtiğini anlayamayabilirsiniz; çok şık başka çay-kahve araç-gereçleri yanında, enteresan bir dolu şey; hizmet edecekleri üretiliş amaçları haricinde, adeta beklenmedik fikirlere esin kaynağı olmak için sizi bekliyor.

Ürün ambalaj ve sunumları, alış verişlerde bizi nasıl da cezbediyor. Zevkli bir tasarımcının elinden çıkmışsa, içeriğini çok da bilmememize rağmen, marketteki rafından alıp eve götürmekte çok da tereddüt etmiyoruz.

Sorun şu ki; tasarım-sunumu etkileyici olan bir ürünün, tadına sıra geldiğinde vaadini yerine getiremiyorsa, ne faydası var?


Geçen kış,
Lipton Yaban Mersini Çayı eğlenceli bir iletişim dili kullanarak, tvlerde ve sonra da sokaklara taşarak reklamlarıyla yaşamlarımıza girmişti. Alıp denediğimde, ambalaj tasarımıyla sunduğu lezzet vaadi arasında uçurumlar olduğunu görüp, hayal kırıklığına uğramıştım.

Lipton isminin yaratmış olduğu marka algısı ve ambalaj sunumunu beğenmiş olmam arasında, içeriğini okumayı es geçmemiş olsaydım; Lipton Yaban Mersini Çayı'nın içinde bu meyveden sadece %3 olduğunu görüp, diğer bir dolu eklenmiş ilave madde arasında, hiç de arzu edebileceğim bir içim zevkine ulaştıramayacağını belki de anlayabilirdim.

İçinde sadece %3 olan bir maddenin, çayın adı olarak lanse edilmesi; tüketiciyi yanıltmak değil de nedir? Evet, pazarlama stratejisidir. Peki, bu durum ne kadar doğrudur? Tartışılır. Bu örnekle bir kez daha anlıyoruz ki, güzel bir tasarımla birleştirilmiş pazarlama stratejisi; ürünü satın aldırmaya yetiyor ama, sadece bir defalık.


Yanılıp yeniden bu tür bir şey yeniden yapar mıyım? Sanmıyorum. En azından, mümkünse önce denerim. Ki,
Lipton Yaban Mersini Çayı'yla yaşadığım hayal kırıklığı bana bir ders olmuş ve sonrasında Lipton Karamel Çayı'nı, karamel tadını sevmeme ve ürün ambalajı ilgimi çekmeyi başarmış olmasına rağmen, önce deneyip sonra almıştım.

Şimdi Lipton, şeffaf piramit poşetlerde sunulan üç yeni çayıyla karşımızda.

Lipton Piramit Çaylar; Siyah İnci Siyah Çay, Orman Meyveli Siyah Çay, Beyaz Çay seçeneğiyle; uzun çay yapraklarının kırılmadan yer aldığı şeffaf piramit poşetleriyle, daha lezzetli bir içim keyfi vaad ediyor.

Sadece merak ettiğim için, Beyaz Çay'ını denedim; meyve tadı alabileceğiniz oldukça 'hafif' bir çay. Ama, yerine tercih edebileceğim daha lezzetlileri olduğunu bildiğimden; Lipton Piramit Çayları sadece, 'görünümüyle farklılaştığı için cezbedecek ürünler' kategorime koymakla yetindim.

Tadı, damak zevkine kalmış Lipton Piramit Çayların, bu farklı sunumlarıyla ilgi çekerek, pazarda yer bulacaklaına inanıyorum. TeaForte ile bağlantıyı ise kurmuş olacağınızı düşündüğümden, konuyu uzatmayıp burada bitiriyorum.

Yeni Photoshop Logosu, See What’s Possible™



Photoshop family of products sayfasından da görebileceğiniz, yeni Photoshop logosu ve sloganı "See What's Possible™" ile ilgili
detaylar PhotoshopNews ve Adobe Photoshop ürün yöneticisi John Nack'in blogunda.

PhotoshopNews-The Evolution of the Photoshop Splash Screen başlığından da; 1988'den bu yana Photoshop programının arayüzünün geçirdiği evrimi görebilirsiniz.

Zihnimde sorular ve söyleyecek birçok şey var. İki yıl önce QuarkXPress logosunu yenilediğinde de buna benzer bir hayal kırıklığı yaşamıştım. Photoshop'un yeni logosuna benzer, bir solukta on farklı markanın logosunu sıralayabilirim. En çok gülümsememe sebep olan ise, yeni logonun bende yoğun şekilde kulakları eksik Playboy tavşanı çağrışımı yapması.

Çocukluğunuzda belki de kumbarasını kullandığınız, "leylek" simgesiyle duygusal bağ geliştirdiğiniz YapıKrediBankası'nın logosu yakın zamanda değiştiğinde ne hissetmiştiniz?

Marka algısına "güç" vurgusu eklenmişti ama, duygusal bağ da aynı oranda sarsılmıştı. Şimdi yeni Photoshop logosuyla da var olan bazı değerler sarsılırken, modern teknoloji vurgusu güçleniyor, gibi gözüküyor.

...

Evrilen logoların gelişimini, günümüz
Logo Tasarımındaki Eğilimlerden çıkarsamak mümkün...

Pixel It, Jessica Nebel

.
(Üzerlerine tıklayarak görselleri daha büyük görüntüleyebilirsiniz.)

Pixel It, Poster; eğlenceli ve yaratıcı bir Jessica Nebel tasarımı.

Jessica Nebel, Almanya'dan başarılı bir tasarımcı. Diğer enteresan ve işlevsel projelerine www.jessicanebel.com üzerinden ulaşmak münkün.

Geleceğin Dünyası İmajinasyonu, Kelimelerin Gücü ve Symptom Finger



Siz,
The Faint'in, Wet From Birth albümünden "Symptom Finger" parçası için tipografi kullanılarak hazırlanmış üstteki videosunu bir yandan izlerken; ben de, denk geldiğim ilginç bir link üzerinden, görselliğin yazı kullanımını yok ettiği bir geleceğe gidiyor olduğumuza değinmek istiyorum.

Gelecekte her şeyin görselleşeceğine, metnin ortadan kalkacağına, çevremizdeki görsel kodların tamamının imajlardan ve videolardan oluşacağına dikkat çekip; metni ve kelimeleri korumamız konusunda bizi uyaran Save The Text Save The Words'un, geleceğin dünyası imajinasyonu oldukça dikkat çekici.

Geleceğin dünyası imajinasyonu'nda, sayfada imlecinizi mouse'unuzun sol tuşunu basılı tutarak görsel üzerinde gezdirdiğinizde, öngörülen senaryo hakkında zihninizde parçalar birleşmeye başlayacaktır.



İnsanların maalesef çoğunlukla pek okuma merakı olmadığı ve uzun metinlere tahammül edilmediği için; reklam-tanıtım gibi kısa sürede ilgi çekilmesi planlanan işlerde, metin alanı olabildiğince kısa tutulup, aktarılmak istenen mesaj bir görselle, çağrışımların gücüne bırakılır.

Evet, çoğunlukla görerek daha hızlı ve kolay öğrenebilen bir beyin yapımız var ve iletişimde uyaranlar bu doğrultuda kullanıldığında, hedefe daha kolay ulaşılabiliyor. Fakat, bir anlamda kolaya kaçmak olarak da niteleyebileceğimiz, iletişimde görsellerin gücünden istifade etmek; öte yandan, yazılı iletişimden yani kelimelerin gücünden bizi uzaklaştırıyor.

Oysa iletişimde sadece görselliğe bağlı kalmak değil, beş duyuya hitap edebilmek, kalıcı başarı getirir.

Görsellerin etkileyiciliğine sığınmayan; kelimelerin gücüyle birleştirilmiş yaratıcı tipografi kullanımını, zekâya hitap ettiği için daha çok önemsiyorum. Bu yüzden, Barış'ın "isbn9760806'daki yazısında" değindiği bu konuya, bir kez daha dikkat çekmek istedim.

Yazılar harici başka bir görsel öğe içermeyen
Symptom Finger videosu, sizce de eğlenceli ve etkileyici değil mi?

The Faint'in müziği ilginizi çektiyse, Agenda Suicide parçasının enteresan videosunu da izlemenizi öneririm; web sitelerinin visual bölmünden download edebileceğiniz gibi, YouTube'tan da izleyebilirsiniz.

Grup hakkında detay, sozluk.sourtimes-The Faint başlığında da mevcut.

Marketingist 2007



Marketingist, Pazarlama Araç ve Hizmetleri Fuar ve Konferansı;
etkinlik, konferans ve seminerleriyle, 9 temel iş kolundan 300`den fazla katılımcı firmanın, dört gün süreyle pazarlama profesyonelleri ile buluşacağı zengin bir organizasyon olacak.

20-23 Eylül 2007, İstanbul TÜYAP Beylikdüzü Fuar ve Kongre Merkezi’nde gerçekleşecek Marketingist ile ilgili detaylar, www.marketingist.com'da.

Logo Tasarımında Eğilimler



Logo Design History; Ünlü markaların logoları ve oluşum hikâyelerine alfabetik olarak erişilebilecek, geniş bir arşiv.

LogoLounge-Trends; logo tasarımındaki yönelimlerin,
2003-2007 yılları arasındaki seyrinin izlenebileceği bir kaynak.

LogoOrange-2007 altından da yine, 11 maddede listelenmiş, 2007 logo tasarım eğilimleri yorumuna erişmek mümkün.

Logotrend 2007: Leaves; tutorial ve "leaf logo" trendine verilen logo örnekleriyle; 2007'de birçok logoda gördüğümüz "yaprak" kullanımına dikkat çeken güzel bir yazı.

Web'deki eğlenceli, dokunma hissine hitap eden, üç boyutlu,
renk geçişli, yansıma etkili logo kullanım eğiliminde; logonun basılı materyale uygulanmasında karşılaşılacak kayıpların pek de öngörülmediği, açık.

Logo tasarımı, logonun kullanılacağı mecralar öngörülerek yapılmalı.

Touichev



Siyah-beyaz fotoğrafları kadar soğuk renkleri kullanımını da beğendiğim reklam ve moda fotoğrafçısı
Renat Touichev portfolyosu, görülesi.

Olaf



Erwin Olaf portfolyosu altındaki fotoğraflar; rahatsızlık duyabileceğiniz ya da kompozisyonlarında kurduğu iletişim diline hayran olabileceğiniz kadar etkileyici. R
eklamlarda kullanılan çalışmalarından, başarılı fotoğrafçıyı anımsayacaksınızdır...

Aldridge



Reklam ve moda fotoğraflarından oluşan, renk kullanımıyla dikkat çeken Miles Aldridge portfolyosu, görülesi.

Motion Graphics, Back Among the Living, PMX, Kromotion



Öğleden sonraya, yaratıcı ve eğlenceli bir videoyla tat katalım. Konumuz, Motion Graphics.

"Back Among the Living"; motion graphics ve 8mm footage* marifetiyle oluşturulmuş bir müzik videosu. Yandaki resim üzerine tıklamak, videoya ulaşmanın yollarından biri.

Back Among the Living'de müzik Sebastian Sturm ve yapım Smoco | design 'n' motion'a ait.


Minik kanatlarıyla, sevimli dino'nun macerasından da bahsetmeden olmaz ama siz zaten
smoco.de altındaki diğer görülesi projelere de merak edip bakacak ve flin'ı da keşfedeceksinizdir.

2D, 3D çalışmaların müzik ve renklerin uyumuyla sunulması olarak kısaca tanımlayabileceğimiz Motion Graphics konusuna değinmişken; Korhan Kaya tarafından geliştirilen yerli grafik canlandırma-kompozisyon programı projesi PMX'i de anımsatmak isterim.

Photoshop benzeri layerlar üzerinde çalışan programla, kullanımı kolay arabirimi sayesinde animasyonlar üretip, video dosyaları hazırlayabiliyorsunuz.

"Kromotion" ise, PDF formatında görülesi, gayet hoş bir Motion Graphics dergisi.

(*footage)

Kamelot 'Forever'

Ofise gidilecek bir hafta sonuysa eğer, güne nasıl bir müzikle başlanılır? Ben, tercihimi bu defalık Kamelot'tan yana kullandım. O yüzden burada da, Kamelot "Forever''ı hafta sonu müziği olarak bırakıyorum.



Videosunu mu, yoksa müziğini mi yayınlasam diye
önce karar veremedim ama, sonra ses kalitesi daha güçlü olduğu için müziği seçtim. Okumaya devam ederken fonda size eşlik etsin, sonra arzu ederseniz, görülesi canlı performanslarını YouTube "Kamelot-Forever" başlığından izleyebilir; YouTube'a gitmişken, son albümleri Ghost Opera'dan, "Human Stain"e çektikleri yeni klibi "Kamelot-Human Stain"i de görebilirsiniz.

Roy Khan vokalini (kimilerince sesi ne kadar beğenilip, yüceltilirse yüceltilsin) çoğu parçada, keşke yerinde başka bir vokal olsa, daha iyi olurdu diye düşünerek dinlesem de, Kamelot müziğini seviyorum. Eternity'den Ghost Opera'ya, genelde tüm müzikleri iyidir ve albümleri, tekrarlarla geri dönüp dinlenebilecek kıvamdadır. Bir grup, vokali göz ardı edilerek, müziği güzel diye dinlenebilir...

Wikipedi-Kamelot başlığından, grupla ilgili bilgiye ulaşmak mümkün...

Random BlogRoll, Google, Blogger

[14/09/2007'de yazdığım bu yazı, 22/03/2008 itibariyle konu sonuna yapılan ilaveyle, nasıl bloggroll yapılacağı açıklanarak editlenmiştir.]

Google'ın Site Yöneticisi Yardım Merkezi'nden faydalanıyor musunuz? Ben, istatistiklerini ve Google'ın blogumu nasıl gördüğünü arada kontrol ediyorum.

"Google dizini", "Google'da sitemin sıralaması", "Google sitemi nasıl tarar", "Google Sitemaps programı", "İstatistikler ve teşhis araçları", gibi bölüm başlıkları altında; website/blog iyileştirmeleriniz için faydalı olacak bilgiler ve araçlar içeren
Google Site Yöneticisi Yardım Merkezi'ni, Türkçe olarak da kullanabiliyoruz.

İstatistikler bölümünden; en sık yapılan arama sorguları, Googlebot’un gördükleri, tarama istatistikleri, dahili ve harici bağlantıları takip edebildiğimiz gibi; site/blogumuzun sahibi olduğumuzu Googel'a tanıtabiliyor, Google dizininden içerik de kaldırabiliyoruz.

Tasarım, içerik ve teknik yönergeler başlığındaki; "Belli bir sayfadaki bağlantıların sayısını makul düzeyde tutun (100'den az)" ifadesi; Google'ın, link sayısı fazla olan sayfaları farklı algıladığına dikkatimizi çekiyor.

Diğer bloglara verdiğim bağlantıların yer aldığı "
Keşfetmek İçin Bak!" bölümü; bağlantı sayısının yüz elliyi aşması nedeniyle, yandaki navigasyon menüsünün aşağıya doğru gittikçe uzamasına sebep oluyordu.

Tıkla, Keşfet! Rastgele Yazı Göstergeci eklentisinden bahsederken; bağlantılarımı random göstermek istediğime ve bunun bir yolunu aradığıma değinmiştim.

Beğendiğim, takip ettiğim blogları, blogum üzerinden paylaşmaya devam etmek istediğimden; "Keşfetmek İçin Bak!" bölümünü, Random BlogRoll haline dönüştürdüm.

Bundan sonra,
Random BlogRoll sayesinde; sayfa her yenilendiğinde [tazelendiğinde (F5)], "Keşfetmek İçin Bak!" bölümünde, farklı yirmi blog listelenecek.

Linkleri random göstermek, WordPress bünyesinde gayet kolayken; şimdilik, Blogger için ilgili bir code düzenlemesine gereksiniliyor.

Juliakm.com'daki, Javascript Blogroll Randomizer ile, siz de Blogger'da kolayca
Random BlogRoll oluşturabilirsiniz.

Sahicilik, Otokontrol başlıklı yazımda, blogum bünyesindeki yazılardan birinin izinsiz (ç)alındığına değinmiş; içerik hırsızlığı ve spam bloglara vurgu yapmıştım.

TatarYiğit'teki, "Sahte Siteleri Googel'a Şikâyet Et!" uyarısını görünce; kendi blogumda da buna bir kez daha dikkat çekmek istedim.

Denk geldiğim spam site/blogları Spam Sonuçları Bildir formunu kullanarak,
Google'a bildiriyorum. Bunu sizin de yapmanız sadece birkaç saniyenizi alacak, daha temiz bir İnternet var etmemizi sağlayacaktır.

~~~~
22/03/2008'de ek ~~~~

Juliakm.com'daki, Javascript Blogroll Randomizer ile, siz de Blogger'da kolayca Random BlogRoll oluşturabilirsiniz." demiştim, fakat geçen zaman zarfında ilgili bağlantı varlığını koruyamamış...

'Random Bloggroll' yapmak için gereken ilgili code parçasını, buraya Blogger'dan kaynaklanan sorunlardan dolayı direkt yazamadığım için, bir txt dosyasına yazıp googlepages alanıma yükledim.

Blogda nasil blogroll yapilir dosyasını download ettikten sonra, ordaki -sadece- bağlantıları kendi link vermek istediğiniz sitelerle değiştirip, oluşturduğunuz code'u blogunuzun yan menüsüne
widget ekler gibi kopyalayıp-yapıştırarak ilave etmeniz, Random BlogRoll yapmanız için yeterli olacaktır.

The Wall Piano




The Wall Piano,
Hon Lam Li'ye ait; duvara yerleştirilmiş mikrofonların dokunuşları algılayarak ilettiği bilgisayar tarafından, piyano seslerine dönüştürüldüğü eğlenceli bir proje.

Eğlenceli olduğu kadar, etkileşimli reklam panolarına da esin kaynağı olabileceğini düşünüyorum. Videosunu izlediğinizde, etkileşimli reklam panolarıyla bağlantıyı daha rahat kurabilir hatta, gördüğü ilgi sizi de değişik mecralarda kullanımını hayal etmeye sevk edebilir...

link: Sounds Butter

Faryn Davis Tasarımları







Boyama ve takı tasarımı çalışmalarından seçtiğim birkaç örnek ilginizi çektiyse; minimalist dokunuşlarla, sade fakat yaratıcı Faryn Davis tasarımlarını, rahat bir zamanınızda Fern Works Fine Art altından, görmeden geçmeyin.